;

Cumartesi, Aralık 21, 2013

Kafamda deli sorular

    Demin twitter'da yaşadığım bir olayı ve akabindeki silsileleri size aktaracağım. 
Anasayfamda çıkan şu twit :


Wtf?! Bu yazıyla bu resim ne alaka diye düşündüm. Niye anlayamadım ben?? Din konularında benden daha bilgili zamanında cemaat yurtlarında kalmış, maklubelere gitmiş bir arkadaşıma gönderdim sorayım ona göre bi tivit atıp 'laan yanlış resim paylaşmışsın' diye dalgamı geçerim diye düşündüm. Ama yaptığımız konuşmaya gülmekten bir şey yapamadım : 


Tam ortak bir karara vardık ki bir çok kişinin anlayamamasıyla tivit kaldırıldı. Bir de açıklama yapıldı: 'Ülkemizin bu durumlardan sonra uzun bir abdest alması gerekecek!' Ki bence benim dediğim daha komik olurdu. 

Gençler gidelim, gittirelim

    Güzelim güzel Anadolu Üniversitesi etkinliklerinden biri Palto Film Festivali bu sene 23 aralık da başlıyor efenim. Sana programı buldum getirdim. Ama yok ben sitesine de bir bakayım dersen şuraya bir klik


Cuma, Aralık 20, 2013

En en een mutlu zamanlarımın gözlerimin şu anları gördüğü zamanlar olduğunu biliyor muydunuz?


Tavsiyeli Not: Ekranda aşırı parlamış olan görüntü Shameless'a aittir. Çok sevilesidir. 
 

Salı, Kasım 26, 2013

Ç.Ö.-Ç.S



(Ç.Ö.-Çalışmadan önce)
(Ç.S-Çalışmadan sonra)

Yalnız iyi güldüm:)

Perşembe, Kasım 21, 2013

Beirut - Scenic World eşliğinde okuyunuz.

  Mutsuz olmayı seviyoruz. Gerçekten. Ne zaman 'bu şarkı çok güzelmiş' desem o ağır keder barındıran bir şeyler oluyor. Ofiste mesela yoğun bunalım şarkılara 'ya abi çok iyi' diye tezahüratlar ediyoruz, ardından kim daha bunalım şarkı dinletecek yarışına giriyoruz. Veya kötü düşünmeyi de seviyor, tercih ediyor olabiliriz. Bir an moralimiz bozukken etrafımızda bir çok neşeli insan görüyoruz.

  Hatırlıyorum bir keresinde milletin içip içip dert(sır da denebilir) anlattığı bir masada 'benim hiç derdim yok bu ara' deme gafletine düştüğümden neredeyse sandalyem alınıp kapının önüne konulacaktı, itilip kakıldım be! Mutlu insan tipi de sevmiyoruz. Arkadaşını teselli ediyorsun mesela, diyorsun ki 'ya ben de öyleyim inan falanca daha geçen gün aynı şeyi düşünüp kafayı yiyecektim'. Falanca da seviniyor aha benden de mutsuz insan. Zengin olmak gibi... Mutluysam neden daha mutlu olmayayım düşüncesi bence. 

  Demin bir yazı okudum. Çok içten bir bunalımın yazısı. Acayip ama ergen triplerinden değil. Kanatacak derecede işte. O kadar hoşuma gitti ki.. Aynı şeyi dram filmlerini izlemeyi sevdiğimi fark ettiğimde de hissetmiştim. 

  Genel olarak birileri mutluluğunu gösterdiği an direkt kendimizi kıyaslıyoruz. O saniye bile azıcık düşük desibelde mutluysak çöküşlere geçiyoruz. Diyoruz ki, ne olacak ileride? Olmasın bırak. Klasik yarın ölmeyeceğimizi nerden biliyoruz demeyeceğim elbette. Ama şimdiyi düşünmek varken ileri neden ilgilendiriyor ki bizi? Düşünemediğin ileri her zaman daha güzeldir bak.

  Bugünü yaşamak zorundaysak ve bugünü değiştirmek pek de mümkün değilse bugünün mutluluklarına bakmak gerekiyor bence. |Ben her dakika yapamıyorum tabii böyle dediğime bakma da aklında bu da bulunsun| Ege çok moralin bozukken zoraki ve abartılı gülümse demişti bana. -Şöyle düşün ki Batman'deki Joker kadar abartı.- İstesen de moral bozukluğunu koruyamazsın. En önemlisi de mutsuz olmak için her zaman sebeplerimiz oluyor. Ama mutluluk zor iş, hafiften yakaladık mı bırakmamak lazım. Hep onu düşünüp durmak lazım. Bu çikolata çok güzel,bu çikolata çok güzel,bu çikolata ço..

Cuma, Kasım 08, 2013

Çekeceksen böyle çek

Arkadaşlar vine'ım yok ama abidik gubidik hareketlerinizi duyumladım bakınız güldüğüm bir kaç tanesi. Bakalım feyz alalım canlarım. 

Locked your keys in your car?

I wish this was really possible!

I have a magical Goldfish!

Using magic at the Airport!

Making real Goldfish

Pick on someone your own size.  gibi.. Dahası için şuraya bi klik :*

Fincana kahve koydum gel

  Dün bir arkadaşım aradı çok sevdiğim bir arkadaşım. Dedi ki 'burnumda tütüyorsun'. Bu aralar o kadar çok burnumda tütenler var ki anlatamam ama haydi bir anlatmaya çalışayım.

  Liseden önceki arkadaşlarınızı çok da hatırlamazsınız ya hani onlar sadece kalem açmaya giderken çöp kutusunun yanında öğretmenden gizli fısıldaştıklarınızdır. Liseye geçince öyle olmaz ama bir tık daha öteye gider hatta ailene yaklaşırlar. İlk aşkların, heyecanların, sırların filan olur; birileri de senin sırana yakın otururlar paylaşırsın. Gerisi gelir böylece. Kimisiyle kalemtıraş bağından öteye gitmemen gerektiğini anlarsın kimisiyle de içinden sözleşirsin, hep yanında olacağım diye.

  Üniversite bunlara nazaran çok daha farklı sanki. Lisedeki gibi her gün görüşme zorunluluğun olmaz. Dersine girip çıkıp gidebilme lüksün vardır. Birlikte geçirmen gereken tenefüsleri sen belirlersin. Bu süre içinde paylaşımların lisedekileri de azımsayacak ölçüye ulaşmıştır. 'Hayati' anlar paylaşılır artık. En zor zamanlarında 'elbette ki' yanında olunur. Bi bira içmeye çıkılır. Her şeyin rahatlıkla söylendiği, hayat görüşlerinin pekiştiği, 'ya dün ne içtik be' ile 'ko göte be hacıı' nın aynı anlamda olduğu zamanlardır. 

  En önemlisi pişman olmayacağınız arkadaşlıklar üniversitede yaşanır. Liseden küs olduğunu ilerde sallamayabilirsin ama üniversiteden kırıldığını yolda görünce halini hatrını sorarsın. Ne kadar büyük paylaşım o kadar büyük saygı mantığı belki. 

 Nereden gelmiştik bu konuya evet burnumda tütenler. Lisedeki arkadaşlarımı da özlüyorum tabii ki. Onlarla günübirlik bile vakit geçirmek çok iyi geliyor. Çünkü bana lisedeki halimi koruyorlarmış gibi geliyor hep. Üniversitedekileri özlemek ise çok farklı. Onlar bugünki Hazan'ın özledikleri ve yarınki Hazan'ın özleyecekleri. Kişiliğin oturmaya başladığı yıllarda seçtiğim arkadaşlarımın özlemi...

 Bu yazı ile sevgili Bihterciğimi, Didemciğimi, Berivancığımı ve Tdciğimi özlemle öpüyorum. Onlara şu şarkıyı gönderiyorum. 

Pazar, Kasım 03, 2013

Bunu paylaşmadan edemiciim

 Geçen gün annemin bana attığı videolardan biridir kendisi. 


Yerim yaa dudağını filan ısırıyo gözünden yavaşça yaş süzülüyo

Cuma, Kasım 01, 2013

Bu ikrama hayır diyemezdim

 Dün uzun zamandır kardeşimin gitmek istediği falcıya gittik. Şaşıracaksın ama fal baktırmak bu aralar hiç canımın çektiği bişey değil. O yüzden biraz zorla gittim desem yalan olmaz. Nitekim enerjimden midir nedir falcı bir saatten önce bakamam dedi. 'Hıı peki o zaman' demeye hazırlanırken ben kardeşim 'bekleriz sorun olmaz' dedi. Hafif bi 'vay efendim ben yorgunum, vay ben ne zamandır istiyorum eve gidince dinlenirsin' tartışmasından sonra bir türk kahvesi bir meyveli soda bir de tavla söyledik. Yaklaşık bir buçuk saat sonra tavladan sıkılıp huzursuzlanmaya başladığımızda falcı geldi kardeşimi uzun bir fal seansına götürdü. 

  Bende twitterda şöyle 10 gün öncesine kadar bakarım diye düşünüp sürekli sayfa yenilemeye başladım. O sırada azıcık kardeşimle falcının olduğu tarafa bakışlar atmış olmalıyım ki müessesenin ikramı buharı tüten bir çay önüme yavaşça geldi. Bilen bilir çay içmem ben |sevmem değil hiç içmem|. Yine de teşekkür ettim. Vakit bu vakit, hazır dumanı da tütüyor azıcık içeyim şunu dedim. Şekersiz ot çiğnemeye benzediğini ilk yudumdan fark edip bir şeker attım. Fırt fırt içmeye başladım. Bu sırada da sanki zemzem suyu içiyormuşum gibi de içimden dilekler tutuyorum sürekli. 'Şu çay bitsin şu olsun, şu çay bitsin şöyle olsun'


    Karşımıza çıkan olaylarla içimizden geçirdiğimiz, dilediğimiz şeylerin birbirini beslediğini düşünüyorum hep ben. Sen buna karma de bir başkası quantum desin öteki secret. Enerji işte. Beni sık yudumlarla çay içerken dilek tutan biri olarak ciddiye almayabilirsin ama dene bak insan neşe doluyor. Neşe dolmaya sebebin oluyor. Bu arada kardeşim inanmaz diye de çayın son yudumunu o gelene kadar beklettim. Falından çok bana şaşırdı. Eve geldiğimde 'çayı da biraz fazla kaçırdık' modunda hissediyordum, sanki dudaklarım da çatlamıştı. Bi daha da içmem. Ama dumanı iyi tütüyordu ha bizim dilekler de iyi çıktı aradan. 

Çarşamba, Ekim 30, 2013

  Geçen gün büroda Kazım bana Murad Osman diye bir fotoğrafçının sevgilisiyle dünyayı dolaşıp aynı tarz fotoğraflar çektiğini söyledi. Tabii bu ismi bulmak için google'a 'sevgilisinin elinden tutan fotoğrafçı', 'sevgilisi ile fotoğrafçı', 'dünyayı sevgiliyle dolaş' vesaire gibi zilyon araştırma yaptıktan sonra bulduk. Ve sonunda hemen aşağıdaki gibi fotoğraflar çeken bir gezginle karşılaştık. 


  Hatun da taş hani yorumunu yaptıktan sonra ikisinin önden fotoğraflarını araştırmayın derim ben. 'Hıı adamın içi iyiyse demek ki' tarzında bir yorumla hayalleriniz yıkılacağına bırakın ne güzel gezmeli yeaa olarak kalsın. 

  Aklıma gelmişken bizim hoca (bürodaki patronumuz ama hani böyle çok görmüş geçirmişlerden olduğu için biz hoca diyoruz) bazen bir anı anlatırken 'Avustralya'da böyle değil mesela ben gittiğimde..' diye devam ediyor böyle uzun uzun dinleyesin gelir. Bir ara siyasi geçmişi olduğundan mütevellit (allahım yaşlanıyorum) gezmiş bayaca yerleri. O Avustralya diyor ben autocad'i açıyorum, o Hindistan diyor ben bir layer açıyorum, o Kanada diyor ben layerın rengini değiştiriyorum. Sonra iş bitiyor eve doğru yürüyorum. Yürürken doktorlar caddesinin bi kısmını geçiyorum, çarşıya yaklaşıyorum, Hasan Usta tatlıcısının vitrinine göz gezdiriyorum, çantamdan anahtarımı çıkartıp eve giriyorum sanki hiç yatmamış gibi yatağa kendimi bırakıyorum. Böyle günlerim geçiyor. Biri de çıkıp demiyor ki kalk dünyayı gezelim, hiç olmazsa Yozgat'a Çorum'a filan gidelim. Yook. 

  Geçenlerde de kardeşim anlattı; sadece otostop çekerek Avrupa'yı dolaşan Türk adamı. Plaket vermişler okulda da. Tabii adam öyle macera yaşamış napsın plaketi bi kaplanla filan karşılaşırsa ilerde ona atar savunma amaçlı. Bir de 3 bölüme girmiş üniversitede hepsini yarım bırakmış, en sonunda da istediğinin dünyayı dolaşmak olduğuna karar vermiş. Benim istediğim de elbette ki Hasan Usta'nın vitrinini ezberlemek değildi. Şu sıralar yaptığım en maceralı iş Migros'da üzerinde Hazan yazan Coca Cola'yı bulmak için o reyonu talan etmekti ki onu bile bulamadım. 

  Bu düşüncelerden yola çıkarak azıcık para biriktireyim işten çıkayım onu böyle geze geze yiyeyim, sonra kuyruğumu sıkıştırıp geri işe gireyim bu böyle döngü devam etsin gibi bi hayalim var. Ya da Gülhan'ın Galaksi Rehberi programına katılmak için kanalın kapısında filan yatıcam. Bilemiyorum gezeyim göreyim çok seviyorum. 

DipNot: Hazan Coca Cola'yı el birliğiyle bi bulalım be canım. Aklında bulunsun da koleksiyon var ya benim ona koyucam. 
DipNot2: Murad Osman kim ya merak ettim diyosan da şuracıkta sana bir link koydum, onu bi öpersin:* link 

Cuma, Ekim 04, 2013

Önüm arkam sağım solum depresyon

Sonbaharı 'habala hubala hop trink' diye geçtiğimiz için bence hep bunlar.

O şimdi Ağrı'ya gitti, tek kat okulda öğrencilerim kardelen ayşe gibi diyor; depresyonda.
O'nun şimdi pazartesi ve salı dersi var, boş vaktinde kafasına her şeyi takıyor; depresyonda.
O şimdi tam anlamıyla öğretmen oldu, böyle gidecek bi 25 yılına alışmaya çalışıyor; depresyonda.
O'nun yandal yaptığı derslerinden dolayı ilkokul gibi ders programı, bir yere kımıldayamıyor; depresyonda.
O şimdi tez yazıyor; depresyonda (x2)
O şimdi KPSS'ye deli gibi hazırlanıyor, olmayacağını düşünüp kendini üzmeyi yeğliyor; depresyonda. (x2)
O'nun bir işi yok, ev hanımlığını sevmediğini orada burada söylüyor; depresyonda. (x255434) 
O'nun bitirme projesi kaldı, geçip geçebilmeyi sırf adından dolayı dert ediyor |proje 8 denseydi dert etmeyeceğini o da biliyor, isim her şey oluyor|; depresyonda. 

Ve güzelim Eskişehir kendine hiç yakışmayacak kadar soğuk insanlara; bu gece televizyondaki diziyi izleyip uyuyacak karnı ağrıyor. 
Çok değil, bir dönem en fazla bir sene sonra saydığım bütün depresyon mağdurlarının hayatı düzene girmiş olacak hepsi biliyorlar; ama ebeleyebilmek için hepsi de oyunda.

Salı, Eylül 10, 2013

Yazmıyorum diye şey sanmayın..

  Bugün bloguma en son yazımdan 1 ay geçtiğini fark ederek sırf bir şeyler yazmak adına 'yeni kayıt' sekmesine tıkladım. YAZMADIM DİYE ÖLDÜM SANMAYIN gibi bi başlık atıp bir de süslü bir fotoğraf koyarım diye düşündüm. Sonra içimden dedim ki -ama bunu sana söylemeyecektim- bir ayda ne çok şey değişmiş, değişiyor; ne çok şey söylenmiş,dinlenmiş. How i met'den[bu arada yeni bölümü 23 eylüldeymiş yine iyiyiz] özenti bir şekilde 1-2 ay sonrasına yazdığımız mektuplarda hayal ettiklerimiz gibi. Herhangi bir dizide 1 ay sonra başlığı altında olaylara atlanamayacak kadar çok şey gibi. Blogdaki müzikler benim için eskimeye başlamışken şimdi 1 ay sonra tekrar yeni gibiler. (Umarım senin için de öyledir çünkü farklı müzikler yüklemek inan çok zahmetli bir iş, özellikle biliyorum Bihter sen ve senin iş arkadaşların yeni bir şey duysa çok sevineceksiniz yakında şey ediciim ben onuu) Şu an üzerinde oturduğum koltuk bile yeni mesela. Aslında eski baya ama benim hayatımda hissi yeni gibi. 'Benim hayatım dizi olsa bu bölümün adı şu olurdu' derdim ben de Tuğba çok gülerdi. Şimdi sanki bariz bir şekilde yeni bir sezona giriyormuşum gibi hissediyorum. Yeni sezonda hafif kilo almış bak diyebileceğiniz bir oyuncuyum. Bazı sevdiğimiz oyuncular ayrıldı malesef , üzülmeyin yenileri de geldi. Ama bu sezon iyi bir anlaşma yapmış olmalıyım ki sezon için heyecanlı hissediyorum. Nasıl mı? 

Salı, Temmuz 23, 2013

Cumartesi, Temmuz 20, 2013

Perşembe, Temmuz 11, 2013

  Muzaffer Bey mimarlık deneyimlerimin farklı bir kapısını açıyor bana her sabah saat 8buçukta. Şantiye stajı bildiğin şantiyede bir başka tabirle inşaatta geçiyor. Normal zamanda altından bile geçmediğim inşaatların içine giriyorum, ne nerede nasıl kullanılmış onları görüyorum, öğreniyorum. 

Geçen gün mavi gözlü, beni her gördüğünde ooo mimar ablam nasılsın diyen İsmail usta benden bir tuğlayı şakayla karışık kırmamı istedi. Bende kırarım tabi dedim bütün pomi(bizim okulda tuğla taşıyıp, bedensel anlamda canınızın çıktığı ciğerleri söken proje) amelelik geçmişimin verdiği güvenle. Gülüştüler. Ve bir değilse de 2. ya da 3. vuruşla ben tuğlayı kırdım. Hayal edemeyenler için söylüyorum ortada bir ninja durumu falan yok elimde keser vardı. 


  Bugünse sıvacıya yaklaştım. Azıcık da ben yapayım usta dedim. Başka türlü sekreterden az üstte inşaata konulmuş barbi bebekten az altta şantiye stajı çekilmiyor yoksa. Usta ciddiye aldı, duvarın baya bir bölümünü bana yaptırdı. O da kolay iş değil yalnız, her elimi sürdüğümde aman deyip geri düzeltti adamcağız. 


  Onun dışında bir de şantiyede bulunma durumu komik oluyor. Birbirine lan şunu getir diye hitap eden ustalar ben kolay gelsin deyince ne diyeceklerini şaşırıyorlar. Mimar abla, mimar hanım ya da siz hitapları sorun olmuyor da bugün bir tanesi hanfendi deyince gülmeyeyim diye başka yere kaçtım. Hanımefendi mi dedi o? 
  İşin aksiyon dolu zamanları ise en güzeli. Bugün anneme telefonda işkence bile yaptım. 'Annee bugün çatıya çıktık, hani bacaların falan olduğu kısma en tehlikelisine filmlerde adamların birbirini kovaladığı yere hehe' cevap olarak tabi 'ay kızımm dikkat ett' dedi. Ben, atlatik vücudum ve pomi bilgilerim iş başında dikkatli olmuştuk tabii. 


  Eve geldiğimde koşullu refleks gereği bir duş alıp herhangi bir yerde uyuya kalmam da günün sonuna denk düşüyor. Şantiye hayatı bir garip geçiyor. 

Pazar, Haziran 23, 2013

"Şu evine dön, bu evine dön" mentionlarına cevaben; 

"4 arkadaşımdan haber alamıyorum, evine dönmüyorlar."
"Söyle arkadaşlarının adını hemen yardımcı olayım kardeşim" 
"Ethem Sarısülük , Mehmet Ayvalıtaş , Abdullah Cömert , İrfan Tuna "


Tüylerimi diken diken eden ancak bulamadığım bir twitten alıntıdır. 

Cumartesi, Haziran 08, 2013

Dijital direnişin alnından öpüyorum.

  Birafm'e girdiğinizde (girenler bilir) 18 yaşından büyük müsünüz diye sorardı evet ya da hayır butonuna basardınız. Sonra bişey değişmezdi ama yine de sorardı. Ve bakın artık ne soruyor: 



Merak edenlere: 
Evet deyince normal şarkıları dinlemeye başlıyorsun. 
Normalde eğlenceli oraya buraya atmalık maymuncuğun gaz maskeli direnişçi olduğunu görüyorsun.


Hayır deyince ise şu karşına çıkıyor:


Ve seni occupygezipics sitesine yönlendiriyor. 

  Bira fm'i sevelim. Güzel insanları dinleyelim: Kıyak radyo haydi tekrar çizime:(

Cuma, Haziran 07, 2013

İnan ki..

Vallahi billahi tillahi çok sıkıldım bunaldım daraldım. 

Haziranda hala şimşek çakıyor.
Projem yetişmiyor.
Şehircilikten kaldım. 
Bitirme açılmıyor. 
Soner Sarıkabadayı' nın sesi sanki banyodan yankı yapıyor.
Autocadde bisiklet çizilmiyor. 
Canım hiçbirini yapmak istemiyor. 
Ağlama anne benim için ağlama çalıyor. 
Çok da acıklı söylüyor. 
Doymak için yemek yapmak gerekiyor. 
Bana zor geliyor.
Koltukta oturdukça popom acıyor.
Oturmadan da çizim yapılmıyor. 
Ülke elden gidiyor. 
Bas bas bağırıyor.
Birileri de onun için ölüp bitiyor.
Beyinlerini veriyorlar.
Benim içim gidiyor. 
Hepimiz üzülüyoruz ama projeleri de yetiştirmek lazım diyor.
Haklısınız hocam diyorum. 
Başka hayal etmiştim halbuki diyorum. Ama içimden. 
Dışım gülümsüyor. 
İçim burkuluyor. 
İnsanları özlüyorum onlar gelmiyor. 
Mesaj atıyor, bugün eylem çok güzel bizde çıkalım mı diyor. 
Olur diyorum. 
Hala oturuyorum. 
Eyleme çıkamıyorum. 
Projeyi bitiremiyorum.
Kadın şarkıyı bitiren nağmesini yapıyor. 
Şehircilikten kaldım. 
Bitirme açılmıyor. 
Bu böyle devam ediyor.. 
Galiba 4 sene sonunda mimar olamıyorum ama 
Psikopat oluyorum. 
Hiç değilse sinirlerim haşat oluyor.
Benim canım dışarısı güneş olsun çıkıp fotoğraf çekeyim istiyor. 
Benim canım düşünmemek istiyor.
Mümkün olmuyor. 
Bu fotoğrafı görüyorum ve huzur doluyorum. Düşüncelerim donuyor. 

Perşembe, Haziran 06, 2013

Asalet:
Yılmaz Büyükerşen, Eskibağlar Mahallesi Üniversite Caddesi'nde eylemcilerin birkaç gündür yolu trafiğe kapatmasıyla ilgili soruya "Yetkililerin onlarla görüşüp, makul bir şekilde, şiddete başvurmadan ikna etmeleri mümkün. Gençlerin niyetleri kötü değil. Özgürlük istiyorlar, demokrasi istiyorlar. Seslerini bugüne kadar duymayanlara duyurmaya çalışıyorlar. Böyle şiddete, gaza dayalı müdahalelerin taraftarı değiliz. Doğru değil. Şiddet şiddeti doğuruyor. İnşallah bundan sonra bu şiddet olayları cereyan etmez. Ben gençleri uyardım. Provokatörler girer, ajanlar girer, kendinize dikkat edin çocuklar dedim. Böyle kitle olaylarında ne amaçla insanların aranıza karıştığına dikkat etmek gerekiyor. İnşallah bu günler geçer gerçek demokrasiye, özgürlüğe kavuşuruz. Bütün temennimiz o. Gençler bana söz verdi. Hiçbir taşkınlık yapmıyorlar. O yüzden onlara da teşekkür ediyorum" diye konuştu.

Ve diğeri:
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan , yurt dışı gezisinden sonra İstanbul'a döndü, Atatürk Havalimanı 'nda kendisini karşılamaya gelen binlerce kişilik kalabalığa seslendi. Başbakan'ın açıklamalarından satır başları:Nasıl seçime saygılıysak, herkesin de bize saygılı olmasını istiyoruz. Emaneti veren de alacak olan da millettir. Sandık dışında kimse emanete kast edemez. Polisi çekin diyorlar, burası yol geçen hanı değil. Gazeteciyim, sanatçıyım, aydınım diyerek ayrımcılığın alasını yaptılar. Allah'tan başka hiçbir güç Türkiye'nin yükselişini engelleyemeyecektir.

Pazar, Haziran 02, 2013

   Sen bilmezsin. Evinde çayını yudumlayıp televizyonunda en güldüğün diziyi izlerken, sokağa çıkmazsan at gözlüklerini yanından ayırmazsan olanlara 'iki ağaca memleketi yaktılar yahu' dersin. Etrafı yıkıp döken sivil polislerin seni kışkırtması olduğuna akıl erdiremezsin, herkesi abartır sanırsın. Sığınılan apartmana kadar seni takip edenlerin olduğunu bilemezsin. Fırsattan istifade hırsızlıkların yapıldığını göremezsin. Biber gazı yedikten sonra saçlarından tiksinmeyi bilemezsin. Saatler sonra bile kokusu gitmemiş sokaktan geçmeden de bilemezsin. Bacakların ayakta durmaktan kopacak raddeye gelse de yine de çoğunluk gözükmekten vazgeçmemeyi bilemezsin. Tazyikli suya maruz kalanların kolunu, bacağını,sırtını görmeden hissedemezsin. Eylemlerde ıslıklar yuh'lamalar artınca yanında çığlık çığlığa bağıranların korkusunu görmeden inanamazsın. Panzer makineleri altında kalıp can verenlerin fotoğraflarına bakmazsan anlayamazsın. Eylemlerde, yürüyüşlerde olan arkadaşlarından haber alamayınca ya da geç haber alınca duyulan hissi algılayamazsın. Tıp öğrencilerini önlüklerle, insanları gaz maskeleriyle görmeden de algılayamayacaksın. Aniden bir pencereden sarkıtılan pankartı var gücünle alkışlamadan olanları göremezsin. 'Her şey halk için, yabancı basın kendine baksın, siz 100 bin adam toplayın ben 1 milyon adam toplarım' diyene inanırsın. Sosyal medyadan ona buna taş atarsın. Bağıra bağıra onuncu yıl marşını, istiklal marşını söyleyenlerin arasında yürümeden o atmosferi nüfus edemezsin. Bunlara değecekse yine de olsun. Zamanında Suriye'ye, Somali'dekilere yardım gönderen sen, evinden 100 km ötedekini gaddarca kınarsın. Tecavüzcü azmettirilmiştir, sanatçıların düşünürlerin hapislere tıkılır, çocuğun 19 mayısda, 23 nisanda tören yürüyüşünü yaşayamaz, seni kurtaranlar okul kitaplarından sınıflardan silinir, bütün özgürlüklerin yavaş yavaş elinden alınır, ayyaş bir toplum olarak adlandırılırsın bunların hiç biri umrunda olmaz. Din sömürüsü yapayım diye uğraşırsın katledilenleri, katilleri görmezden gelerek ve beynine çip takılmış gibi, holigan gibi bir adamın gönüllüsü olursun seni yakıp, yıkıp, satana kadar.


Sanatçı diye buna deniyor


  İlk defa bir cuma günü Eskişehir'de barlar sokağı boş, ilk defa beni bir arkadaşım 'biber gazı yedik kötü durumdayım nerdesin' diye arıyor, ilk defa Taksim'deki bir ayaklanmaya tüm şehirler eşlik ediyor, ilk defa sosyal medyada insanlar adres verip yardım çağrısı istiyor, ilk defa bütün partiler birlik olmuş 'padişahım(!) çok yaşa' demiyor, küçük çocuklar kayboluyor, insanlar savundukları şeyler için ağızlarına yüzlerine kadar baskıya boğuluyor, hastaneler ambulanslar vızır vızır çalışıyor, yaralananlara oteller odalarını ücretsiz açıyor, gözaltına alınmışlar için gönüllü avukatların numaraları dağıtılıyor, yaralılar için gönüllü doktorların numaraları dağıtılıyor, askerler halka gaz maskeleri tedarik ediyor, otobüs şoförleri polisi engellemek için yolları kapatıyor, sanatçılar halk için halk ile birlikte karşı duruyor, fikirleri yaşam tarzları algıları hatta takımları uğruna dün birbirlerini vuranlar bugün tek yürek olmuş direniyor, tvde güzellik yarışması ya da halka seslenişler varken bile ilk defa insanların gözü açılıyor, kimse televizyon izlemiyor herkes sokaklara dökülüyor, parçalanmış ağır yaralanmış insan fotoğrafları her yerde ve yapılan açıklamalar 'siz yanlış anladınız biz avm yapmıcaktık çevre düzenlemesi yapacaktık canlarım' tarzında olmaya başlıyor. Mesele artık ne gezi parkı ne sağcılık ne de solculukla ilgili. Bu ciddi anlamda zorbalığa karşı açılmış savaş aynı anda ciddi anlamda bir aydınlanma.

Salı, Mayıs 28, 2013

   İçimden bir ses bu sabah dedi ki sakince : Siktir et.. Bir sonraki ay bunların hepsi yoluna girmiş olacak soğuk limonatanı yudumlarken hatırlamayacaksın bile. 


Limonatayı çok severim

Cuma, Mayıs 24, 2013

İftiharla sunuyorum

"Başbakan Erdoğan, 'gece gündüz içip kafa kıyak gezen bir nesil istemiyoruz' demiş. Biz de 800 lira asgari ücret karşılığında sigortasız, sendikasız iliğine kadar sömürülen bir nesil istemiyoruz, atanamadığı için bunalıma girip intihar eden öğretmenlerin olduğu bir nesil istemiyoruz, sınavlarla hırslandırılmış ve yarış atı haline getirilmiş, geleceğe büyük bir kaygıyla bakan bir nesil istemiyoruz, uyuşturucunun ilkokulların önlerinde polislerinizin gözetiminde satılmasını istemiyoruz, futbolla, dinle, pop kültürle, narkotik maddelerle uyuşturulmuş ve kendi gerçekliğine yabancılaştırılmış bir nesil istemiyoruz, fikrini söylediği için cezaevlerine doldurulan bir nesil istemiyoruz, polis tarafından kafaları gaz bombalarıyla dağıtılan, joplanan, yerlerde tekmelenen bir nesil istemiyoruz, hacılarınızın hocalarınızın hurafeleriyle kendi inancından olmayan herkese karşı düşmanlıkla doldurulan bir nesil istemiyoruz, komşu halklara karşı açılacak savaşlar için gençliğin kanını canını pazarlık masalarına koymanızı istemiyoruz, bilim ve sanat düşmanı bir nesil istemiyoruz, bazı şanslıların gemicikler aldığı, bazı şanssızların kot taşlama atölyelerinde silikozis hastalığına yakalanıp gencecik yaşta ölüp gittiği bir nesil istemiyoruz, madenlerde, tersanelerde karın tokluğuna çalışıp iş cinayetlerinde solan bir nesil istemiyoruz, insanların birbirini bir futbol maçı yüzünden bile öldürecek duruma geldiği şiddet kültürünün hakim olduğu bir nesil istemiyoruz."  yazmış.

Salı, Mayıs 21, 2013

  

Bu pazar bitanecik, canımcık, içi dolu fıçıcık ev arkadaşımın yanına Bursa'ya gittim. Son sürat bir alışveriş ve tıka basa yemek bir yana son zamanların en keyifli balkon sefasını yaptık. Ayakta uyumaya başlayıncaya kadar konuştuk yine de bana yetmedi. Binsekizyüz kere söyledim ama buradan da söyleyeyim: Bilecik'e de geeel <3 Bide bunu yaptık ama biyerlerde paylaşmaya utandık. Burası çok da bilinmiyor diye paylaştım ben kendimi tutamadım. 


Not: İyi ki öpücük yaptığım yeri sansürledik, bahsetmiştim öpücüklü fotoğraflara çalışmam gerek. 

Pazartesi, Mayıs 20, 2013


- Durursam bir daha kurtulamam.
+ Ziyanı yok gülüşü yeter bize.
- Yüreğim kaydıysa günah mı ?
+ Elinden tutuversem benimle gelir mi ?

- Seninim işte, alıp götürsene beni.
+Elini tuttum sıcacıktı, yüreği elimdeymiş gibi…


Sevgi neydi, sevgi iyilikti, dostluktu… Sevgi emekti.


Yapılmıyor artık böyle güzel filmler

Salı, Mayıs 14, 2013

  Kendisi muhtemelen bilmez ama benim ilk aşkım d.l.'sidir. (Bu bir kod; tahmin ettiğin gibi baş harfleri falan değil benim aklıma geldiğinde ilk gözümün önüne gelen şeyin kısaltmasıdır.) Eminim d.l.si sanıyor ki onu pek de sevmedim. Ama ilk aşkım oydu benim. Uzun süre kalbim onu düşünürken, gördüğümde hiç alışık olmadığım şekilde çarpardı; elim ayağıma dolaşırdı. Mantıklı düşünmek, arkadaşlarınla tanıştırmak, çok büyük hayaller kurmak yok tabii o zamanlar. Mesajların güzelliği, çağrıların sıklığı var. Geçmiş zaman işte. Başkasını sevemem sanıyorsun ama tabii ki öyle olmuyor. Daha çok bile seviyorsun. Ama ilk aşkım d.l.sidir. Bu değiştiremeyeceğim şeylerden hayatta. Değiştirmek ister miydim emin değilim. Şuan benden çok uzak kafalarda yaşamakta, hiç takılmayacağım, dayanamayacağım ortamların müdavimi kendisi. Ama ilk aşkım d.l.si benim. Ve demin bu şarkıyı dinleyince de aklıma d.l.si geldi. İlk aşk ne yazık ki ve neyse ki hiç ölmüyor. 

Salı, Mayıs 07, 2013


  Bu sıralar o kadar huzurluyum ki nazarlar değmesin diye vurmadık yer bırakmıyorum. Aslında hala yetiştirilecek projelerim, işlerim, güçlerim bulunmakta. Ama huzur başka bir şey arkadaşım. Çok yorgun bir günün ardından evdeki bir dilim kekle kahve içmek gibi ya da güzelim havada balkon yıkadıktan sonra minderleri atıp oturmak gibi.. Nefes alırken içim şişmiyor veyahut bir bira içtiğimde çakırkeyf olabilecek rahatlık var içimde. Sanırım tamamladım. Kafamdaki soruları, okul bitince ne olacakları, nasıl bir hayat sürdüreceğimleri hep oturttum. Ve uzun zamandır fark ettiğim bir şey daha var ki eminim bu da huzurumun en büyük etkenlerinden: içimden geçirdiklerim hep oluyor. Yine vurmadık tahta bırakmadan söylüyorum ki 'ya şöyle olsa yaa' dediklerim bir bir noktasına virgülüne oluyor. Belki pişman oluyorum ama ben istedim diye oluyor. Bu beni acayip mutlu ediyor. Ben ermediğime göre sanırım evrenden isteme/çağırma meselesi doğru. Sadece bizim istediğimizi unutmamak gerekiyor. 'Niye böyle oldu yaa' dediğimde sevgili kuzenimden 'Hazan sende bi keresinde böyle olsa demiştin hatırlasana' cevabını alıyorum çok kez. Ne kadar güzel, ne kadar müthiş bir yaptırım. Bu paragrafın da ana fikri bir derin nefes çekin ve çok isteyin.

Pazar, Mayıs 05, 2013

Mesela..

"Darmadağın oluyoruz. Çünkü önce önümüze çıkan her şeyi istiyoruz, sonra da eskiden sahip olduklarımızı arıyoruz." (Mad Men)

Çarşamba, Mayıs 01, 2013

Bir de şöyle bir an yaşandı:


Selamcınım

     Daha önce bahsettiğim festivalin programıdır kendisi. Görünmüyor çok net farkındayım da ters tıklayıp kaydedersen sen mutlu ben mutlu :) 

Perşembe, Nisan 25, 2013

Ani ayakkabı alma kararlarım vol:benunuttumsayısınısenkoy

    Hiçbir farklılık yoktu, inan 'bugün ne giymeli' gibi bir yarışma izlememden de kaynaklanmıyordu. Birden mail adresimi açıp markafoninin son indirimi neymiş diye baktım. Anneler gününe özel indirimi kendi adıma istismar etmekten çekinmedim. Ve ayakkabı bakmaya başladım. Tabiki normalde milyarlar vermek gereken ayakkabılar bizim cüzdanlarımızda bulunabilen rakamlara düşmüştü. 'Bu mu' 'şu mu' diye iki ayakkabı arasında kaldım ve benim yerimde olan herkesin yapabileceği gibi ikisini de alma gafletine düştüm. Şuan bu konuda çok düşünmüyorum. Arkamdan 'Olsundu, yine de kendini mutlu edebilmişti ve aslında kendi ayakkabı düşkünlüğüne yenik düşmemiş, ayakkabıyı yapan minik ellere bir destek olmuştu, bunu düşünüp gülümsedi' falan desinler. 

İşte minik, tatlı mutluluklarım: 
                          

Çarşamba, Nisan 24, 2013

Eskişehir sen ne güzelsin

  




   Eskişehir'in en güzel nimetlerinden biri de Anadolu Üniversitesinin bol bol film festivalleri yapmasıdır. Yenisi 3-12 mayıs tarihleri arasında başlıyormuş. Film takvimi belli değil ancak seni cezbedecek birkaç duyum paylaşayım istedim, gitmek istersen beni ararsın hemen.







Yeni Yönetmenler
The Rocket (Kim Mordaunt), 
Bekas (Karzan Kader), 
Harmony Lessons (Emir Baigazin), 
Lore ( Cate Shortland ),
Beats Of The Southern Wild (Benh Zeitlin),
Tabu (Miguel Gomes),
Bullhead ( Michael R. Roskam),
No (Pablo Larrain),
War Witch (Kim Nguyen). 


Unutulmazlar
12 Angry Men 
West Side Story Paths Of Glory 
The Night Of The Hunter 


Dünya Festivallerinden 
Amour (Michael Haneke), 
I Am So Excited (Pedro Almadovar) 
Holy Motors (Leos Carax), 
The Hunt (Thomas Vintenberg), 
Blancavıenes (Pablo Berger), 
Beyond The Hills (Christian Mungiu), 
On The Road (Walter Salles), 
Vıc+Flo Saw A Bear (Denis Cote), 
Camille Claudel 1915 (Bruno Dumont), 
In The House (François Ozon) 
Barfi (Anurag Basu) 

Türk Sinemasından
Jin,
Zerre, 
Kuma, 
Eve Dönüş: 1915,
Şimdiki Zaman,
Güzelliğin On Par Etmez,
Rüzgarlar,
Evdeki Yabancılar,
Sen Aydınlatırsın Geceyi,
Devir
Küf


     Ayrıca şimdilik tam açıklanmayan geceyarısı gösterimleri ve açık hava gösterimi de yapılacak. Uzun uzun yazıyorum ki iyice hoşuna gitsin, gidelim. 

Çarşamba, Nisan 17, 2013

Camekan' ın Güzelliği

  Bugün günlerdir büroya giderken Atatürk Bulvarı' nda kesiştiğim dükkana girdim. Cam işleriyle takı tasarlayan bir dükkanın adının Camekan olması bana çok sevimli gelmişti. Hatta kuzenim geldiğinde koştur koştur gidip aynı bileklikten iki tane alacaktık(hani uzun zamanlar ikinizin de çıkarmadığı bileklikler gibi olacaktı.). Ama kapanmıştı, öyle vitrine bakmıştık.
  Bugün açık gördüğüm gibi vitrindeki mor ağırlıklı renkli camlı-boncuklu bilekliği elime aldım. Tahmin edeceğiniz gibi kır saçlı öğretmenmiş de emekli olunca böyle bir yer açmış adamlardan biri yanıma geldi. Azıcık sohbet ettikten sonra eşini fark ettim. Ondan da zarafet akıyordu. Ses tonu o kadar hafifti ki elimde boncuklar renkli camların içinde uyuyakalacaktım.  Onu sevmemin sebebi denediğim yüzüğü görünce 'elleriniz ne kadar zarif herkese yakışmıyor bu tarz yüzükler' demesi de olabilir. :) Ama sesi de büyük etkendi. Yaptım. Hem bilekliği hem yüzüğü aldım. Böylece haftalığımın %20 sini harcamış bir şekilde kafamda 'parayla saadet oluyor yaa' düşüncesiyle yüzüme yapışmış gülümseme, elimde yüzüğüm ve bileğimde bilekliğim eve geldim. 



                                             
                                                          Zarif parmaklarım, camdan uğur böceğim ve ojelerim
Renkli camlı-boncuklu bilekliğim ve defterimin sayfası
   Camekan, Atatürk Bulvarı' nda mis gibi kokan Alaçatı sabunları satan dükkanın hemen yanında gidin alın, mutlu olun derim ben.  
   Babam pek telefonla konuşmayı bilmez. Yani ona telefonda yüz ifadelerin olmadan bir şeyi anlatmak imkansızdır. Konuşma copy paste yapılmış gibi hep aynı kelimelerle gider. 

-Nasılsın iyi misin kızım?
+İyiyim babacım sen?
-İyiyim bende paran pulun var mı?
+Var babacım.
-İyisin yani?
+İyiyim, sende iyisin
-İyi paran da var?
+Evet var
-He tamam o zaman bişey diyor musun?
+Yok babacım. 

İyi değil gibiysem ...


-Nasılsın iyi misin kızım?
+Biraz hasta gibiyim babacım
-Dikkat et kendine kızım paran pulun var mı?
+Var babacım.
-İyisin yani?
+Hasta gibiyim de azcık onun dışında iyiyim, sende iyisin
-İyi paran da var?
+Evet var
-He tamam o zaman bişey diyor musun?
+Yok babacım. 

Ya da param bittiyse...


-Nasılsın iyi misin kızım?
+İyiyim babacım sen?
-İyi kızım paran pulun var mı?
+Pek yok babacım.
-Naptın kızım gönderdik ya iyisin yani?
+Ay bitti işte baba iyiyim, sende iyisin
-İyi sana da sormayalım mı yani? Gönderirim yarın
+Sor da yani..
-He tamam o zaman bişey diyor musun?
+Yok babacım. 

Konuşasım varsa işte...


-Nasılsın iyi misin kızım?
+İyiyim babacım sen?
-İyi kızım paran pulun var mı?
+Var babacım.
-İyisin yani?
+İyiyim, sende iyisin?
-İyi paranda var?
+Var babacım.
-He tamam o zaman bişey diyor musun?
+Aslında geçen şöyle oldu böyle olduu babacım. 
-...
+Ee bişey demicek misin?
-Ne diyim telefonda mı konuşalım bunu?
+Soruyosun ama 
-Neyse diyor musun başka bişey?
+Yok babacım.


      Babamızın canı ciğeriyiz biz biliyorum da konuşmayı kafada ayarlayıp arıyor beni bence. Telefonda diyalog kurmayı sevmiyor, sevdirmiyor.

Salı, Nisan 16, 2013

Gelenekselliği abartmamak lazım

  Az önce okuldan bir arkadaşımın kına fotoğraflarını gördüm (evet sevgili kardeşim yaşlıyım artık evleniyor millet). Ondan öncede ilkokul arkadaşımın kına fotoğraflarını görüp birazdan söyleyeceğim şeyi düşünmüştüm. Bu sıralar yeni moda mıdır ya da şu muhteşem yüzyıl kıyafetlerini mi kanıksadıklarındandır herkeste bir geleneksel kına kıyafeti merakı başladı. Tamam düğünlerinde mis gibi oluyorlar, tatlı tatlı süsleniyorlar ama kınaları niye öylee? Hindistan filmlerini aratmayacak tarzda? Ya da Ayşecik'in bir filminde partiye davet edildiğinde geleneksel kıyafet giyip kaşık çalmaya başlayınca zenginlerin dalga geçtikleri sahne gibi artık kınalar. Ben ki normal şartlara göre geleneksel takılırım ne bileyim 'kocamın soyadını alırım abi çocuğun annesi farklı babası farklı olmasın' kafaları yaşarım ama inan bu kadarı bana bile saçma geliyor. Ya açıkçası büyük konuşmak gibi olursa ben öyle giyinirsem beni bir silkeleyin, su falan çarpın baktınız olmuyo çekin gidin ortamdan. 

Düşünsene şöyle bir şey

  Yakınlarda da ilkokul arkadaşımın (hani şu kınasında geleneksel giyinen) düğününe gideceğim bir aksaklık çıkmazsa, giderken mini etekli filan giyineyim de azıcık zamanı vurgulayım. Gerçi eminim gelinliği çok güzel olur ama yine de öyle gideyim ben. 

Pazartesi, Nisan 15, 2013

Bugün çok Derya Baykal'ım

  Dün gecenin bir köründe bitirdiğim maket sonrasında bugün her yerde maket malzemeleri işte kırıntı, döküntüler falan vardı. Sonra birden içimdeki Derya Baykal fısıldadı: bu malzemeler atılmamayı istiyor, sende ne zamandır bir kitaplık istiyorsun. Haklısın dedim Derya Baykal'a. Süper bir fikir gibi gelen vardır şimdi bunu okuyunca ama çok sabır işi. Derya'cığımdaki peygamber sabrı gerçekten. 'Bi halta benzemedi' demeyeceğim tabi ki sevgili okuyan. Bir çok kez 'hıh bitti, kitapları yerleştireyim' dediğimde yıkıldı ama azmettim yaklaşık 2 saatin sonunda dergi/gazete bölmesi olan, üst rafına hafif şeyler konulması gereken, maksimum 10 kitap alan ama evime gelenlere 'ben yaptım öhömm saygıyla eğilirsek' diyeceğim bir mini kitaplığım oldu. 
  
  Sonra hızımı alamayıp evdeki atık tuvalet kağıtlarından koltuk, fazla kumaşlardan perde yap.. şaka şaka mini kitaplıktan sonra yorgunluktan helak oldum. Noodle söyledim, keyfime baktım. 
   
Malzemeler:
  •        Hiçbir malzemesini atmamış bir adet ev arkadaşı

  •        Yapıştırıcıyla savaşmayı göze alacak yapıştırıcı kalıntılı eller 

  •        Yıkılma evrelerinde yılmayacak kadar olumlu bakış açısı 

  •        Uğraşmayı göze alacak boş vakit ve kafaya takmışlık 



afiyet olsun...
             

Cuma, Nisan 12, 2013

Kim 500milyar ister?

  Gerçi şimdi adı değişti galiba ama hala izlemekten hiç bıkmayacağım yarışmadır kendisi. Sorular çok basitleşti farkındayım ama yinede en izlenesi o bak yinede. Şuan bir yarışmacı var ondan bahsetmek istiyorum. Ondan bir önceki kız '404' internet hatasını bilemediğinden çeki alıp gitti ama o ilk çerez soruları tak tak geçiyor. Asıl en sevimlisi Kenan Işık'ın 'kiminle geldiniz' sorusuna 'hayat arkadaşımla geldim' dedi. Dünyanın en güleç ve pürüzsüz yüzlü kadını da gülümseyerek selamladı Kenan Işık'ı.

  Ve ben tam bunları yazarken elendi. Ama Kenan Işık bile 'üzüldüm daha çok devam edeceğinizi düşünmüştüm' dedi. Ah bende keşke yazabilseydim heyecan doruklarda galiba alacak en yüksek ödülü diye. Yine de soran olursa 'hayat arkadaşıyla güzel bir gece' geçirdi bencesi. 

Pazartesi, Nisan 08, 2013

Nil Karaibrahimgil bugünkü yazısında bir icat yapmış: aklını başına alma düğmesi


      Açıkçası yazıyı okumadım ama bende olsa çok işe yaracak düğmedir diye düşündüm. Zira kurmacalar kraliçesi ünvanını çok rahat bir şekilde kendime verebilirim. Yalnız kalmama, uyumadan önce olmasına ne bileyim ortamın uygun olmasına hiç gerek kalmadan bir durumun türlü alternatiflerini düşünebiliyorum. Bu da düşünülenin aksine her duruma hazırlıklı olmaktan çok her duruma kendini ayrı yıpratmak veya hemen affetmek gibi hızlı duygu değişimlerine yol açıyor. Hayatta normal olan bir duruma kızmak/sinirlenmek, içinde siniri büyütüp nefrete dönüştürmek, üzülmek, zaman aşımından affetmek/unutmak şeklinde kademeliyken; bende kızmak/sinirlenmek, kurmak kurmak her durumu/her halukarı düşünmek, kendi kendine affetmek şeklinde ilerliyor. Kendi içimde en yakışacak sorunu ve çözümü bulup olaya yapıştırıp rafa kaldırıyorum. Bu anlık da oluyor yıllara da yayılıyor. Tam şu kurma evremde bu düğmeye bassam da puff olayları gerçek yüzüyle kavrasam.
   En iyisi düğme müğme olmasın be boşverin akarı yok kokarı yok yaşamın, taksan da yarın salı takmasan da, yaşayalım gitsin. 
Hep Bihter mi açacak? Bir kere de ben Cem Adrian açayım şu evde: 


"İnsanlar mı? Şimdi nerededirler, kim bilir. Rüzgarlar gezdiriyor onları. Kökleri yok zavallıların, bu yüzden de çok eziyet çekiyorlar."

                      Küçük Prens

Cuma, Nisan 05, 2013

O kadar eksik kaldım kiiii

    Bir sürü şey oldu ve ben hiçbirini yazamadım sevgili okuyan. Bu aralar evi toplamak için bir dersi ekmem gerekecek kadar yoğunum. (Abartı değil, bugün iç mekana bu yüzden gitmedim.) Evde haydi bulaşık yıkayalım ya da ayıp olmasın diye çorapları kaldıracağın biri olmadığı zaman keyfinin çektiği zaman toplu bir temizlik yapıyorsun. Bugünü özel olarak seçmemin nedeni de sevgili canım biricik kuzenimin bana geleceğini dün öğrenmiş olmamdı. Sabah kalktığımda önümde iki seçenek vardı:
1-Uyuyup, öğlene doğru güzel bir temizlik yapmak
2-Derse gidip, temizliği Buket'le (kuzenim) yapmak
  Temizlik aman yetişsin dediğimden değil de birinci seçenek cazip geldi tabii. Hep aklına ilk geleni seçmeliymişsin zaten össde falan biz hep öyle yaptık. 


O veya bu sebeplerden hemencecik görselli anlatımlı başlıklar halinde geçiyorum eksik kaldığım günleri

  Bizim evin hemen ara sokağına (cenani kırtasiye ile iş bankasının arasındaki sokakta) SAHAF açıldı. 
'MACELLAN KİTABEVİ'   İçeride kıvırcık dağınık yer yer beyaz saçlı, bisikletiyle dükkanı açmaya gelen ve şu gördüğünüz camdaki yazıyı elleriyle yazdığını gördüğüm zayıf, uzun boylu sahibi, her önünden geçişimde kitap okuyor oluyor. Odunpazarı için girilmesi, görülmesi, ayakta kalması adına bol bol gidilmesi gereken bir yer. 











                                                                                   

BİNNURkuşum uyuyakaldı yatağımda. Şu pembe battaniyeden bahsetmiştim sanırım daha önce. Sarındı ve 20 bilemedin 30 dakika kendinden geçerek uyudu Minuğğ :) 














Burası da proje için Td ile bulduğumuz MARANGOZ. Nurettin Amca çook tatlı, çook konuşkan bir amcamız. Ve yıllardır bizim kuş uçmaz kervan geçmez okulumuzun hemen altındaki Asmalı Konak adını verdiğimiz konağın yanında çalışıyormuş. Üstelik bizim hocalarla karşılıklı içmişlikleri, kitaplık, mobilya vesaire yaptığı da varmış. Onunla tanışmadan mezun olmuyoruz sevgili Td, şanslıyız.  




          

 Burası da hani Yediler parkında hep gördüğümüz kaydırak, salıncak filan var ya orada saklı bir yer. Aslında bizden önce liseli sevgililer ne bileyim baliciler, sokak köpekleri bulmuş olabilir; ona dair izler vardı çünkü :D Yağmur aniden bastırınca TUĞÇEyle beraber bir anda görüp buraya kaçtık ama yağmur geçince bile oturduk.








Bahri Girgin evimizin tam karşısına böyle LALEler dikilmiş. Yediler Parkı hala güzel sevgili Bihterciğimm.











   Bu da bu aralar elimi kolumu hep bağlayan sevgili iş yerimin kupası. Selma Hanım 'çok büyük olur bu değil mi' dedi. Ama 'yok yok' dedim. Evdeki kupalarımı görse diye içimden geçirdim. İÇELİM GÜZELLEŞELİM KUPASInı kimse bilmiyor ama benim kupam ilan ettim.













  Bu da Fenerbahçe maçı izlese bile kız her yerde kızdır fotoğrafı. Dün Binnur'la maçı beraber izleyelim toplanmamızın son dakikaları bu şekilde bitti. Whatsapp grubumuza attığımız bu fotoğrafa 'AA ÇİLEK VE PUDRA ŞEKERİ <3' şeklinde cevap veren arkadaşlarımıza buradan itiraf ediyorum o pudra şekeri değil toz şeker :( Yine de sizin hayallerinizi yıkmak istemedik. Nerde bulcak pudra şekerini öğrenci adam, bir de çileğe batıracak.