Hayatımın nadasa bırakıldığı bir zaman dilimi var. O da Malta zamanına denk düşer. O günleri anlatıp kendimi üzmeyeceğim tabii ama birini çok özledim hemen onunla ilgili bişeyler yazıp hıçkıra hıçkıra.. Ehe şaka şaka ama özledim gerçekten keratayı. Kendisinin tanıştığımızda ilk cümlesi başlıktadır efenimm.
Hani böyle sanat filmleri olur ya uzun konuşmaları, çözümler, hayat dersleri bulmalı filmler.. Onlardan çekiyordur biz her akşam neredeyse. Benim odamla onun odası karşılıklıydı ve ikimizin balkonu da havuza bakıyordu. Havuzun kenarından millet çekilir, kapılar kilitlenir, biz balkondan atlardık. Şezlonglarda çoğu zaman -1,39euroluk beyaz şarabımızla beraber- konuşur da konuşurduk. Böyle zamanlarda önce en parlak yıldızı bulup selam çakardım beni Türkiye'de bekleyenlere.. Sonra ordan oraya atlardı konuşmalarımız. Hayatının en önemli anlarını, dönüm noktalarını anlatmıştı bana. Gözleri dolmuştu bazen umursamamış gibi yapmıştım büyük bir dert sanmasın diye. Konuyu değiştirirdim böyle zamanlarda. Öyle lafları vardı ki sanki atasözü gibi. 'Yaa ben bunu kesin unutucaam' derdim gülmekten katılırken ki öyle de oldu bir çok özlü sözünü unuttum. Sadece biri aklımda o da benim için söylediği bir özlü sözdü, kalsın o bende.
'Aşk bence ulaşılmaması gereken bir duygu, baksana hep aşk kadınlarına.. Sezen Aksu mesela hep deniyo deniyo ama yalnız. Öyle yaşanmalı aşk.' demişti bigün. Ne diyebilirsin ki belli düşünmüş etmiş. 'Yook bence var çünkü ee.. varr işte vaar'? Yok yani ona mantıklı cümlelerle gelmeliydin.
'Mutsuz olmak istemiyorsan kötü şeylere gözünü yummalısın bak görürsün kötü şey de gelemez zaten yanına' demişti bi keresinde bir olay anlatırken. Zaten ben hep öyle yapardım da itiraz edesim gelmişti o gün.
Bazen de arkadaşlarının, kendisinin anılarından bahsederdi. Günlerce bir anıya güldüğümüzü biliyorum ben oda arkadaşımla. Sonradan güldüğümüz bazı anılarının aslında onda açtığı izleri görürdüm. Halbuki benim güldüğüm en başından beri güldüğümdür. O sonradan herşeye gülebilir biriydi.
Bir gün oda arkadaşım suratı allak bullak yanımıza geldiğinde, onun omzunda ağlamıştı. Oda arkadaşım çok yaşlı, o çok küçük gelmişti gözüme. Yine şaşırdığım, ertesi gün oda arkadaşımın bu durumunu hatırlamadığıydı. Böyle bir olayı kimse en unutulmayan listesine koymaz ama ertesi gün de unutmaz değil mi? Unutuyordu, onu üzen herşeyi unutuyordu.
Bir keresinde de zil zurna olmuş bir kızı odasına kadar götürmüştü. Bahsettiğim mesafe en az 1km vardır ve hepimiz eğleniyorduk o an. Kızın kötü duruma düşmesine dayanamadı, benim en son gördüğümde yürümeye bile hali olmayan kızı odasına kadar götürdü. Malta'nın sınırları içerisinde herkes birbirine geçici gözüyle baktığından kimse birbirinin kötü durumda olmasıyla ilgilenmezdi. O, kızı odasına bıraktı; hiçbir şey olmamış gibi yine eğlenmeye, yanımıza geldi.
Bir havuz kenarı akşamında bir filmden bahsetmişti 'enough' diye. Ama sizin filmlerden bahsetmenizle onun bahsetmesi çok farklıdır. Şuan filmi izlesem kaçırabileceğim ayrıntılara kadar fikir sahibiyim. Çok seviyordu o filmi, sonuna geldiğinde geçen bir-birbuçuk saat umrunda değildi. Hatta sonunu yeterince vurgulayamadığını düşünüp heyecanlanmış, son 10dakikasını izletmişti.
'Alttan alan taraf olmak istemiyorsan lezbiyen olmanı tavsiye ederim' cümlesinin de sahibiydi aynı zamanda. Her paragrafım farklı biri gibi. Belki O'nunla başka bir yerde, başka bir ayda, yılda karşılaşsak ve bu kadar az zamanda bir arada olmasak böyle anlaşamazdık. 'Çok mutluyum seni tanıdığım için, gelicem o Eskişehir'e sana doğru düzgün kıyafetler alıcaz' diye uğurlamazdı beni belki.
Bilemiyorum belki de şuan havuzun kenarına balkondan atlayıp boş boş konuşasım var ya da kil maskesi yapıp şarap içesim, kıyafetlerimin beğenilmeyip saçımın rengine iltifatlar duyasım, tarot falı baktırasım, köri soslu tavuk yiyesim, herşeye mayonez katan birine kızasım, 'Buffy çok saçma dizi ya' diyerek bir kaç bölüm üst üste izleyesim, milleti çekiştiresim vardır. Ondan özlemişimdir. Bilemedim şimdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder