Küçükken bizim apartmanın karşısında, bahçesinde yeşillikleri belinize gelecek kadar olan müstakil bir ev vardı. Hala daha görebileceğim en çağdaş, iyi niyetli insanların yaşadığı evdir orası. O eve çok girip çıkmışlığım vardır. O evde doğal turuncumsu kızıl genelde örgülü saçları, yüzünde çilleri, kırmızı çerçeveli gözlükleri olan azıcık toplu sayılabilecek bir kız çocuğuydu sebebi. Benden 3 yaş büyüktü ama o zaman sen ilkokula giderken ortaokula gidenler ablaydı. Mark bebeği vardı. Hani şu müziği iştee temizliik ferahlık bizlere hemde hiiç durulamadan kurulamadan Maark Maark olan sarışın kanatlı çocuk. Onunla oynardık, evcilik falan günler böyle giderdi. Ta kii biz evimizi taşıyana kadar. Anneler aracılığıyla lise zamanı bir-iki defa daha görüştük ama ne Mark bebek vardı ne gözlükleri ne de örgüleri. -Evet ben hep aynıydım bence- Bir kere de yolda görmüştüm. Yanındaki sarışın çocuğu anneme ağzımdan kaçırmamı lafın arasına sıkıştırmıştı, espriler şakalar ayaküstü konuşmuştuk. Çok severdim, çok örnek alırdım. Üniversiteyi kazandığında da erasmusa gittiğinde de erasmusa 2.kere gittiğinde de üniversiteyi bitirdiğinde de yüksek lisans yaptığında da. Elbette onun da kötü günleri olmuştu, herşeyinin güzel gitmediğini bilmek daha da çok sevmeme neden olurdu.(Bu ayrı bir konu ama herşeyi çok iyi giden insan sahtedir bence olmaz yani masal kahramanı değiliz ki biz) Demin de aklıma geldi profiline baktım kendini anlatan yeri okudum gülümsedim. Ben ablamı şimdi çok özledim.
Masal dinlemek istersen,
Beni çağır küçük çocuk.
Anlatırım sana
Ali Babayı,
Parmak Çocuğu,
Yedi Cüceyi...
Uyumazsan eğer
Döverim seni küçük çocuk.
Ali Babayla,
Parmak Çocukla,
Yedi Cüceyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder