Üniversitenin;
İlk yılı: "Bu akşam dışarı çıkalım ya bi kop kop'a gidelim geçen haftadan beri gitmedik"
Sabaha yakın saatlerde: "Galiba donarak ölücez! Taksiyle gidelimm önce bi tantuni yiyelim!"
İkinci yılı: "Cuma günü herkes uygunsa dışarı çıkalım ne zamandır biyere gidemedik"
Sabaha yakın saatlerde: "Ayy nasıl eğlendik bikaç hafta sonra yine çıkalım!"
Üçüncü yılı: "Biyerlere oturup bir bira mı içsek hı, ne dersiniz?"
Gece 12den hemen önce: "Kalkalım şimdi de son tramvayı kaçırmayalım."
Dördüncü yılı: "Dışarı çıkalım ne dersiniz?"
Hemen ardından: " Abi kim çekicek şimdi ya ben eve gidip dinlenicem, film falan izlicem."
Her bişeye doyduk azizim.
Cuma, Kasım 30, 2012
Bir ses duysam..
Ses tonu, bilmiyorum herkes için öyle mi ama benim için çok önemli. Hayatımda ilk 'Seni seviyorum' sözünü telefondan duyup, ses tonundan kim olduğunu anladığım için belki de. İlla güzel, karakteristik ses tonundan da bahsetmiyorum. İnsana ait olandan bahsediyorum. Kimisinin isim hafızası, kimisinin yüz hafızası, hatta koku hafızası olan bile var. Benim ses tonu hafızam var galiba. Yıllar önceki arkadaşım karşıma dikilse çok değişse ama 'merhaba beni tanıdın mı' dese işte o dediği an 'aaa falancaa ne kadar da uzun zaman oldu' diyebilirim. Reklamlarda seslendirme yapan ünlüleri de ayırt edebilirim mesela. Tabii Haluk Bilginer'i falan hepimiz biliriz ama 'kimdi ya bu nerde duymuştum ben?' diye zihnimin 'sesler' bölümde hatır hatır arar bulurum 'bağrımızın gülleri dizisindeki Necla'nın sesii' derim. Buraya nerden geldin şimdi dersen de haberlerde arkadan seslendiren adamı ya da magazin programlarındaki 'bunlar kaçmaaz' diyen adamı tanıdığımı varsaydım bir an, öyle aklıma geldi. Arkadaşımmış meğer ya da amcam, dayım vs. Direkt kendimi bir acılı olayda ya da bir asparagasta hissedebilirdim. 'Su ister misin?' diyor aynı zamanda haberleri seslendiren arkadaşım; arka fondan acıklı melodi girer gibi olur, depremzede haberindeyim de suyun kıymetini anlamam gerekiyormuş gibi hissederim bence. Sesi çok karizmatik olan insanı dinleyemediğim gibi, ciyak ciyak konuşanın sesini duyunca dişlerimi sıkma isteğimin tavan yaptığı anlar olur. Yine belirteyim takıntılı biri değilim ama ses tonu kulak burun göz gibi bir organ bazen. Hatta daha ayırt edici diğerlerinden. Her şeyi unutabiliyor insan ama ses bambaşka, bak cidden.
Birde o değilde ses kayıtlarında, videolarda o cağğnım sesler ne oluyor öyle ya? O da ayrı bir fiyasko.
Birde o değilde ses kayıtlarında, videolarda o cağğnım sesler ne oluyor öyle ya? O da ayrı bir fiyasko.
Perşembe, Kasım 29, 2012
Pazartesi, Kasım 26, 2012
En başından beri benimle olan erkek
"Benim küçük kelebeğimmmmmm,
Günler günleri geçecek ve şu an hayranlıkla gözlerinin içine baktığın, sımsıkı sarıldığın baban dışında da hayran olunası insanların varlığını keşfedeceksin. Kalbini bir başkası, sonra belki daha nice başkaları hızlı hızlı çarptıracak.
Bunların hepsi hayatın doğal akışı. Üzülmeyeceğiz.
Ama şunu bilesin ki benim güzel kızım; seni bu hayatta en çok sevecek erkek hep ben olacağım. Sana bunları söyleyen çıkacaktır. Ama inanma, e mi?
Hiçbir erkeğin senin üstünde benim kadar emeği, karşılıksız sevgisi; benim kadar anısı olmayacak.
Ve ne yazık ki doğanın kanunu gereği sen, seninle en mutlu, temiz, sevilesi anılarımızla dolu bugünleri çogunu anımsamayacaksın. Anılarındaki parçaların en renkli ve dolu olanları sadece bizde saklı kalacak.
Anlatsak da anlamayacaksın. Bize de hep dedikleri gibi ‘anne olana dek’…
Ama ben hep seni bu dönem ki halinle hatırlayacağım canım, biricik güzel kelebek kızım.
İlerde birini, birilerini seveceksin, gün gelip bize tercih edecek, kendi yoluna gideceksin. Bizi halden anlamaz, " kuralcı, sıkıcı bulduğun; kaçıp gitmek, kendi hayatını kurmak istediğin anların olacak.
İşte öylesi günlerde aksilik eden, işi yokuşa süren, huysuzluk çıkaran ve seni hiçbir kimseye layık görmeyen babana sinirlenmeden önce bu satırları hatırla. Çünkü kendimi bilirim; sana bunları o zaman asla söyleyemeyeceğim. Birçok derdin, sıkıntının sebebi de bu olacak oysa ki.
İnsan her istediğinde mantığını cebinden çıkarıp aklına koyamıyor işte. Sen de çok çekeceksin bundan.
Yine de bil ki sonunda ne olursa olsun, ne yaparsan yap, ne söylersen söyle ben seni hep en az şu anki kadar seveceğim. Sen hep benim küçük, güzel KELEBEK'lerin 1/3 ünden birisi olarak kalacaksın.
Bunu sakın unutma."
Geçenlerde yazdığım yazıya babamın cevabıdır. İşte bundandır beni Heidi'ye benzetmeleri.. Benim de Heidi'ninki gibi katı görünen ama kalbi kocaman sevgimden dolmuş taşmış bir adam var yanımda, arkamda, kolumda.
Günler günleri geçecek ve şu an hayranlıkla gözlerinin içine baktığın, sımsıkı sarıldığın baban dışında da hayran olunası insanların varlığını keşfedeceksin. Kalbini bir başkası, sonra belki daha nice başkaları hızlı hızlı çarptıracak.
Bunların hepsi hayatın doğal akışı. Üzülmeyeceğiz.
Ama şunu bilesin ki benim güzel kızım; seni bu hayatta en çok sevecek erkek hep ben olacağım. Sana bunları söyleyen çıkacaktır. Ama inanma, e mi?
Hiçbir erkeğin senin üstünde benim kadar emeği, karşılıksız sevgisi; benim kadar anısı olmayacak.
Ve ne yazık ki doğanın kanunu gereği sen, seninle en mutlu, temiz, sevilesi anılarımızla dolu bugünleri çogunu anımsamayacaksın. Anılarındaki parçaların en renkli ve dolu olanları sadece bizde saklı kalacak.
Anlatsak da anlamayacaksın. Bize de hep dedikleri gibi ‘anne olana dek’…
Ama ben hep seni bu dönem ki halinle hatırlayacağım canım, biricik güzel kelebek kızım.
İlerde birini, birilerini seveceksin, gün gelip bize tercih edecek, kendi yoluna gideceksin. Bizi halden anlamaz, " kuralcı, sıkıcı bulduğun; kaçıp gitmek, kendi hayatını kurmak istediğin anların olacak.
İşte öylesi günlerde aksilik eden, işi yokuşa süren, huysuzluk çıkaran ve seni hiçbir kimseye layık görmeyen babana sinirlenmeden önce bu satırları hatırla. Çünkü kendimi bilirim; sana bunları o zaman asla söyleyemeyeceğim. Birçok derdin, sıkıntının sebebi de bu olacak oysa ki.
İnsan her istediğinde mantığını cebinden çıkarıp aklına koyamıyor işte. Sen de çok çekeceksin bundan.
Yine de bil ki sonunda ne olursa olsun, ne yaparsan yap, ne söylersen söyle ben seni hep en az şu anki kadar seveceğim. Sen hep benim küçük, güzel KELEBEK'lerin 1/3 ünden birisi olarak kalacaksın.
Bunu sakın unutma."
Geçenlerde yazdığım yazıya babamın cevabıdır. İşte bundandır beni Heidi'ye benzetmeleri.. Benim de Heidi'ninki gibi katı görünen ama kalbi kocaman sevgimden dolmuş taşmış bir adam var yanımda, arkamda, kolumda.
bugün derste canım baya sıkıldı
"Karikatürün en güzel yanı siyah kalemle güneş resmi yapabilmektir." Tan Oral
"Karikatür bence de güzel şey." ben.
Pazar, Kasım 25, 2012
Bir Ayrılık Hikayesi
7 sene önce başlamıştı ilişkimiz birbirimize çok sadıktık ve gün bitimine kadar birbirimize sımsıkı sarılırdık. Onunlayken hep güzel olduğumu hisseder, herkesin bana baktığını düşünürdüm. Herkes fark ederdi beni onunla olduğumda. Arkamdan bakarlardı bilindik ifadelerle. Tabii beğenmeyenler olurdu bizi. Ama bir zamanlar bu çok nadirdi. Artık onu yalnız görenler beni, beni görenler onu hatırlar olmuştu. Sonraları kendini yenilememeye başladı, hep aynı günleri yaşar gibi oldum onunla ve ben başka arayışlara giriştiğimi fark ettim. Ama artık herşey için çok geçti. Yeni birşeyler gerekti bana. Bir süre o köşede durdu. Artık gelmiyordu benimle dışarı, ben başkalarını denemeye başlamıştım bile. Her akşam bakıyordu bana bende gönlünü hoş edecek bir kaç vakit geçiriyordum isteksizce. Sonra bugün gittim yenisini aldım. İçim burkuldu mu, evet. Ama belki böylesi ikimiz için de en iyisi sevgili Escada. Lady Million'la yoluma devam edeceğim, yalnız bilmeni istediğim birşey var ki hiç biri senin yerini tutmayacak.

Cuma, Kasım 23, 2012
Sadece Teori
Yazık bize diye düşünüyorum bazen. Doğuyorsun annen baban seni koklaya koklaya büyütüyor, kötü bişey yapsan yanlış bişey söylesen bile gülüyorlar sana başkalarıyla paylaşıyorlar onlar da gülüyorlar. Güzel bişey diye korkmuyorsun yanlış yapmaktan. Yürümeyi bile beceremesen tekrar elinden tutuyorlar, pes etmeden tekrar ettiriyorlar. Bir yere çarpınca asla sen suçlu olmuyorsun, hemen çarptığın şey dövülüyor, 'ağlama annem geçtii geçtii' oluyor. Sürekli her durumdan mutlu Heidi'ler, iyi kalpli hayalet Casper'lar, derdi tasası olmayan RoadRunner'lar, onca talihsizliklere rağmen ölmeyen hatta yara bile almayan Tom ve Jerry'ler izliyorsun. Küçücük evinde herşey böyle. Belki annen sevmediğin sağlıklı birşey yapmıştır ona üzülürsün. Bir yaramazlığa aşırı kızar ona sinirlenirsin. Yine de hayat basittir. Güzel şeyler yaparsan güzel şeyler elde edersin diye bilirsin. 'Eğer alabilir miyim annecim dersen alabilirsin' der annen. Ya da 'bugün beni hiç üzmediğin için sana çikolata aldım' der.
Sonra o evden çıkmaya başlarsın sırf bir kaç sene geçti diye. Bildiklerini kullanırsın etrafında. Ama kimse seni koklayarak büyütmez artık, ten kokun umurlarında olmaz. Yanlış birşey söylesen herkes güler ama farklıdır bu sefer. Yanlış yapmak istemezsin artık. Ama daha çok yanlış olur inadına. Beceremediklerinde pes eder etrafındakiler, yürümen ya da yürüyememen ilk denemende olmalıdır. Ve bir yere çarptığında acısını sen çekersin 'geçtti geçtii' demezsin kendine, annen olsa der ama söylemezsin ona da. Ve görürsün Heidi'den başka kimse her durumda mutlu değil, Casper'dan başka kimse bulunduğu ortamdan farklı değil, RoadRunner'dan başka herkesin derdi tasası var ve Tom-Jerry'den başka herkes başına gelen talihsizlikte yaralanır belki ölür. Son olarak da güzel şeyler yapınca insanlar şüphelenir ya da sıkıcı olursun kimisine göre, kimse görmez uslu durduğunu, ne şekilde istediğini ve çikolatanı hep kendin alırsın. O evden çıkınca artık kendi evinde herşey güzel olmak zorunda olur. Ama annesi ve babası kadar güzel davranmaz hiçbir insan kendine. Bundan hep yazık bize zaten.
Sonra o evden çıkmaya başlarsın sırf bir kaç sene geçti diye. Bildiklerini kullanırsın etrafında. Ama kimse seni koklayarak büyütmez artık, ten kokun umurlarında olmaz. Yanlış birşey söylesen herkes güler ama farklıdır bu sefer. Yanlış yapmak istemezsin artık. Ama daha çok yanlış olur inadına. Beceremediklerinde pes eder etrafındakiler, yürümen ya da yürüyememen ilk denemende olmalıdır. Ve bir yere çarptığında acısını sen çekersin 'geçtti geçtii' demezsin kendine, annen olsa der ama söylemezsin ona da. Ve görürsün Heidi'den başka kimse her durumda mutlu değil, Casper'dan başka kimse bulunduğu ortamdan farklı değil, RoadRunner'dan başka herkesin derdi tasası var ve Tom-Jerry'den başka herkes başına gelen talihsizlikte yaralanır belki ölür. Son olarak da güzel şeyler yapınca insanlar şüphelenir ya da sıkıcı olursun kimisine göre, kimse görmez uslu durduğunu, ne şekilde istediğini ve çikolatanı hep kendin alırsın. O evden çıkınca artık kendi evinde herşey güzel olmak zorunda olur. Ama annesi ve babası kadar güzel davranmaz hiçbir insan kendine. Bundan hep yazık bize zaten.
Çarşamba, Kasım 21, 2012
Bir isyanım var
İnan takıntılı biri değilim. Çok okurum çok şahane yazarım höbörö diye bişeyler de demiyorum hatta konuşma içinde r'leri bastırana da bazen gülüyorum. Ama benimle aynı liseden mezun olup hadi üniversitede hiiç Türkçe namına birşey yapmamış olsun koskoca adamın 'GEÇTİYİN köprüleri...' ( devamında bir ahkam kesme söz konusu) yazdığını görünce deli oldum. Artık haykırmak istiyorum uleeyn! Bunu ilkokul 3.sınıfa giden kuzenim yapınca bile bak 'ne zaman öğrenicek bu kız yazmayı' diye hayıflanan ben, seni esefle kınıyorum artık. 'Bak burası evin kolidoru' dedi biri de koptu film ondan sonra ne dedi hiç hatırlamıyorum. Israrla KOLİDOR'la ilgili birşeyler anlattı. Yazmış birde çizdiği krokinin üzerine kolidor diye. Halbuki öyle birşey yok bile. Söylenirken ağzı dolduran bir mühendislik okuyan arkadaşım hala HERKEZ yazıyor. O kadar konuşuldu, gülündü be arkadaşım. Hadi çok dikkat etmiyosun yazarken ama sosyal medyalarda zartlarda zurtlarda o kadar dalga geçildi. Hiç mi için sızlamıyor canım benim? Bunda bir yanlışlıklar var ya demiyor musun hiç? Bazı kelimeler tamam bak kabul ediyorum tereddüte düşürüyor. Ama paylaşmak üzere olduğun şeyin hemen yanında yeni sekme var be güzelim. Yaz bak oraya google düzeltir seni illa ki. 'Bunu aramak istedin heralde' der illa ki. (Bak heralde de herhalde diye yazılıyor mesela ama konuşma dili bu ama herkez başka birşey geçtiyin başka birşey) Hepimiz TDK'dan fırlamış gibi yazalım demiyorum bak hiç homurdanma. Okuyamıyorum yazdığın şeyi, odaklanamıyorum. 'Senin okuman çok da lazım sanki pehh' diyor da olabilirsin sen bilirsin tabii. Ama ben söyleyeyim dedim. Bilemedim.
Yanlızlık.. üzgünüm ama sadece yazım hatasıdır.
Yanlızlık.. üzgünüm ama sadece yazım hatasıdır.
Salı, Kasım 20, 2012
Bence Ayna kanatırdı
Ben hatırlıyorum kardeşimle bütün sözlerini ezberleyip annemlere Ayna konseri verdiğimizi.. Haberlerde gördüm üzüldüm ciddi ciddi bir de arkaya hüzünlü şarkılardan yerleştirmişler. 'Ağarıma gidecekti o'nsuz geçen günler'
Ama Ayna bence ben küçükken (hatta şimdide) kanatırdı. Bildiğin acıydı. Bak dinle bir iki tane:
Ama Ayna bence ben küçükken (hatta şimdide) kanatırdı. Bildiğin acıydı. Bak dinle bir iki tane:
Marilyn ile 5 gün
Öyle böyle değil. Çok güzel 5 gündü. Şimdi buraya hepsini anlatıp kendimi hıçkırıklara boğmak istemiyorum. Ama birer fotoğraf paylaşabilirim senin için.
'Hayatta böyle sürprizler 1 kere olur.' dedi ya olmaz demi? Yine gelir demi? Görüşürüz bence yine, evet. Ama herşeyin bir işaret olduğuna inanan ben O'nun gelişini de tabii kendime göre harmanladım, yorumladım. Benim açımdan bakarsak tam zamanında geldin Grace. Hayat çizgimi belirginleştirdin, sen bilmezsin ama ben küçük şeylere çok anlam yüklerim. Seni çook öpüyorum buradan. Ve ben asla bizim 'boom' hikayelerimizi unutmayacağım.
'Hayatta böyle sürprizler 1 kere olur.' dedi ya olmaz demi? Yine gelir demi? Görüşürüz bence yine, evet. Ama herşeyin bir işaret olduğuna inanan ben O'nun gelişini de tabii kendime göre harmanladım, yorumladım. Benim açımdan bakarsak tam zamanında geldin Grace. Hayat çizgimi belirginleştirdin, sen bilmezsin ama ben küçük şeylere çok anlam yüklerim. Seni çook öpüyorum buradan. Ve ben asla bizim 'boom' hikayelerimizi unutmayacağım.
![]() |
'Hava soğuk al sende bu bereyi tak' fotosu |
![]() |
'Tavla öğrettik de o kadar da değil' fotosu |
![]() |
'Menemen is the best' fotosu |
![]() |
'Hazan, at that photo i'm not good but this bycle looks like yours' fotosu |
![]() |
'Our friendship will continue forever' fotosu |
![]() |
'Without make up, only memory' fotosu |
Çarşamba, Kasım 14, 2012
Marilyn ile aramdaki benzerlikler
"İyi biriyim ama melek değilim. Ben yalnızca bu koskoca dünyada, sevecek birilerini arayan küçük bir kızım."Marilyn Monroe (Ah cağnıım tıpkı ben)
Güldü çabama hatun. Ama çok güzel hatun. Filmine gitmiştim ben o da iyiydi baya. İzleyin bence izlemediyseniz..

Neyse benim öpücüklü fotoğrafım yok O öpsün sizi.. 

Pazartesi, Kasım 12, 2012
Ablam vardı benim
Küçükken bizim apartmanın karşısında, bahçesinde yeşillikleri belinize gelecek kadar olan müstakil bir ev vardı. Hala daha görebileceğim en çağdaş, iyi niyetli insanların yaşadığı evdir orası. O eve çok girip çıkmışlığım vardır. O evde doğal turuncumsu kızıl genelde örgülü saçları, yüzünde çilleri, kırmızı çerçeveli gözlükleri olan azıcık toplu sayılabilecek bir kız çocuğuydu sebebi. Benden 3 yaş büyüktü ama o zaman sen ilkokula giderken ortaokula gidenler ablaydı. Mark bebeği vardı. Hani şu müziği iştee temizliik ferahlık bizlere hemde hiiç durulamadan kurulamadan Maark Maark olan sarışın kanatlı çocuk. Onunla oynardık, evcilik falan günler böyle giderdi. Ta kii biz evimizi taşıyana kadar. Anneler aracılığıyla lise zamanı bir-iki defa daha görüştük ama ne Mark bebek vardı ne gözlükleri ne de örgüleri. -Evet ben hep aynıydım bence- Bir kere de yolda görmüştüm. Yanındaki sarışın çocuğu anneme ağzımdan kaçırmamı lafın arasına sıkıştırmıştı, espriler şakalar ayaküstü konuşmuştuk. Çok severdim, çok örnek alırdım. Üniversiteyi kazandığında da erasmusa gittiğinde de erasmusa 2.kere gittiğinde de üniversiteyi bitirdiğinde de yüksek lisans yaptığında da. Elbette onun da kötü günleri olmuştu, herşeyinin güzel gitmediğini bilmek daha da çok sevmeme neden olurdu.(Bu ayrı bir konu ama herşeyi çok iyi giden insan sahtedir bence olmaz yani masal kahramanı değiliz ki biz) Demin de aklıma geldi profiline baktım kendini anlatan yeri okudum gülümsedim. Ben ablamı şimdi çok özledim.
Masal dinlemek istersen,
Beni çağır küçük çocuk.
Anlatırım sana
Ali Babayı,
Parmak Çocuğu,
Yedi Cüceyi...
Uyumazsan eğer
Döverim seni küçük çocuk.
Ali Babayla,
Parmak Çocukla,
Yedi Cüceyle...
Masal dinlemek istersen,
Beni çağır küçük çocuk.
Anlatırım sana
Ali Babayı,
Parmak Çocuğu,
Yedi Cüceyi...
Uyumazsan eğer
Döverim seni küçük çocuk.
Ali Babayla,
Parmak Çocukla,
Yedi Cüceyle...
Pazar, Kasım 11, 2012
Bunlar hep Newton'un suçu
Neye vurursan sekip sana gelmeye devam eder;
Halbuki çok kal dersem gider mi diye korktuğun bir gün yuvarlanır biyerlere gider;
Bunlar hep etki tepki. Bunlar hep Newton'un halt yemesi
Halbuki çok kal dersem gider mi diye korktuğun bir gün yuvarlanır biyerlere gider;
Bunlar hep etki tepki. Bunlar hep Newton'un halt yemesi
Cumartesi, Kasım 10, 2012
Bir yaşam şeklidir O'nu anmak
Ne yapmak lazım biliyor musun;
ne yapmak lazım dememek, gecenin bir yarısı hafif alkollüyken sonsuz çözümler getirip, birbirimize hak verip ya da kafamızın götürdüğü kadar tartışıp alkolün etkisi geçince normale dönmemek, her akşam küçük, sadece bizi kurtaran ideallerimizin gerçekleşmesini dileyerek uyumamak, rahatın bozulmasın diye herşeye baş sallamamak, bol keseden de atıp tutmamak saman alevi konumuna düşmemek, beğenmediğini herkese, herşeye rağmen söylemek ve en başta kendinde değiştirmek, toplum meleği olmak yerine, toplum kahramanı olmayı hedeflemek, yapamazsan, yanılgıya düşsen bile pes etmemek, her kadını kendi annen, her adamı kendi baban gibi düşünüp ona göre davranabilmek lazım.
Hiç değilse denemek lazım. Bütün bir ülkeyi hatta kendi şehrini değiştiremiyorsan kendini değiştirmek, evini değiştirmek, çevreni değiştirmek lazım. Egolarını içki masasında, aşk hayatında yaşayıp; aklını işine, yaşamak istediğin şekle ayırmak lazım belkide. 'Sadece bir gün O'nu hatırlarsınız, fotoğraf paylaşırsınız, bayrak asarsınız' demeden önce kendine bakmak lazım. Bunu söyleyebilmek için, O'nun gibi adımlar atıyor olmak lazım. Farklı olmaya çabalamamak, idealist olmayı bilmek lazım. Mutsuz olup, ağız dolusu küfürler savurup, sen gibi olmayana sırtını dönmek yerine değiştirmeyi denemek lazım. Belki de biz 'fotoğrafını değiştiren, bayraklar asan, sözlerini paylaşan duyarlılar' gibi O'nu hep hatırlatmaya çalışman daha huzur verir sana. Bilmiyorsun ki bir yaşam şeklidir O'nu anmak...'Sende anca yaz, yarın bir paylaşımınla alta düşecek bu' dediğini duyar gibiyim sevgili bugüncü. En azından hayatıma yansıttığım, yaşam tarzımı oluşturduğum değerler bir alta düşmeyecek,ben şimdilik rahatım. Sen yine sinirlen, arkadaşlarınla bu akşam da çözümler bul. Bugün de ne sen ne de ben O'nun gibi olamayacağız. Ne sen ne de ben O'nu istesek de istemesek de unutmayacağız.
ne yapmak lazım dememek, gecenin bir yarısı hafif alkollüyken sonsuz çözümler getirip, birbirimize hak verip ya da kafamızın götürdüğü kadar tartışıp alkolün etkisi geçince normale dönmemek, her akşam küçük, sadece bizi kurtaran ideallerimizin gerçekleşmesini dileyerek uyumamak, rahatın bozulmasın diye herşeye baş sallamamak, bol keseden de atıp tutmamak saman alevi konumuna düşmemek, beğenmediğini herkese, herşeye rağmen söylemek ve en başta kendinde değiştirmek, toplum meleği olmak yerine, toplum kahramanı olmayı hedeflemek, yapamazsan, yanılgıya düşsen bile pes etmemek, her kadını kendi annen, her adamı kendi baban gibi düşünüp ona göre davranabilmek lazım.
Hiç değilse denemek lazım. Bütün bir ülkeyi hatta kendi şehrini değiştiremiyorsan kendini değiştirmek, evini değiştirmek, çevreni değiştirmek lazım. Egolarını içki masasında, aşk hayatında yaşayıp; aklını işine, yaşamak istediğin şekle ayırmak lazım belkide. 'Sadece bir gün O'nu hatırlarsınız, fotoğraf paylaşırsınız, bayrak asarsınız' demeden önce kendine bakmak lazım. Bunu söyleyebilmek için, O'nun gibi adımlar atıyor olmak lazım. Farklı olmaya çabalamamak, idealist olmayı bilmek lazım. Mutsuz olup, ağız dolusu küfürler savurup, sen gibi olmayana sırtını dönmek yerine değiştirmeyi denemek lazım. Belki de biz 'fotoğrafını değiştiren, bayraklar asan, sözlerini paylaşan duyarlılar' gibi O'nu hep hatırlatmaya çalışman daha huzur verir sana. Bilmiyorsun ki bir yaşam şeklidir O'nu anmak...'Sende anca yaz, yarın bir paylaşımınla alta düşecek bu' dediğini duyar gibiyim sevgili bugüncü. En azından hayatıma yansıttığım, yaşam tarzımı oluşturduğum değerler bir alta düşmeyecek,ben şimdilik rahatım. Sen yine sinirlen, arkadaşlarınla bu akşam da çözümler bul. Bugün de ne sen ne de ben O'nun gibi olamayacağız. Ne sen ne de ben O'nu istesek de istemesek de unutmayacağız.
Perşembe, Kasım 08, 2012
'Sonunda Türk birileri. Yaşasınnn'
Hayatımın nadasa bırakıldığı bir zaman dilimi var. O da Malta zamanına denk düşer. O günleri anlatıp kendimi üzmeyeceğim tabii ama birini çok özledim hemen onunla ilgili bişeyler yazıp hıçkıra hıçkıra.. Ehe şaka şaka ama özledim gerçekten keratayı. Kendisinin tanıştığımızda ilk cümlesi başlıktadır efenimm.
Hani böyle sanat filmleri olur ya uzun konuşmaları, çözümler, hayat dersleri bulmalı filmler.. Onlardan çekiyordur biz her akşam neredeyse. Benim odamla onun odası karşılıklıydı ve ikimizin balkonu da havuza bakıyordu. Havuzun kenarından millet çekilir, kapılar kilitlenir, biz balkondan atlardık. Şezlonglarda çoğu zaman -1,39euroluk beyaz şarabımızla beraber- konuşur da konuşurduk. Böyle zamanlarda önce en parlak yıldızı bulup selam çakardım beni Türkiye'de bekleyenlere.. Sonra ordan oraya atlardı konuşmalarımız. Hayatının en önemli anlarını, dönüm noktalarını anlatmıştı bana. Gözleri dolmuştu bazen umursamamış gibi yapmıştım büyük bir dert sanmasın diye. Konuyu değiştirirdim böyle zamanlarda. Öyle lafları vardı ki sanki atasözü gibi. 'Yaa ben bunu kesin unutucaam' derdim gülmekten katılırken ki öyle de oldu bir çok özlü sözünü unuttum. Sadece biri aklımda o da benim için söylediği bir özlü sözdü, kalsın o bende.
'Aşk bence ulaşılmaması gereken bir duygu, baksana hep aşk kadınlarına.. Sezen Aksu mesela hep deniyo deniyo ama yalnız. Öyle yaşanmalı aşk.' demişti bigün. Ne diyebilirsin ki belli düşünmüş etmiş. 'Yook bence var çünkü ee.. varr işte vaar'? Yok yani ona mantıklı cümlelerle gelmeliydin.
'Mutsuz olmak istemiyorsan kötü şeylere gözünü yummalısın bak görürsün kötü şey de gelemez zaten yanına' demişti bi keresinde bir olay anlatırken. Zaten ben hep öyle yapardım da itiraz edesim gelmişti o gün.
Bazen de arkadaşlarının, kendisinin anılarından bahsederdi. Günlerce bir anıya güldüğümüzü biliyorum ben oda arkadaşımla. Sonradan güldüğümüz bazı anılarının aslında onda açtığı izleri görürdüm. Halbuki benim güldüğüm en başından beri güldüğümdür. O sonradan herşeye gülebilir biriydi.
Bir gün oda arkadaşım suratı allak bullak yanımıza geldiğinde, onun omzunda ağlamıştı. Oda arkadaşım çok yaşlı, o çok küçük gelmişti gözüme. Yine şaşırdığım, ertesi gün oda arkadaşımın bu durumunu hatırlamadığıydı. Böyle bir olayı kimse en unutulmayan listesine koymaz ama ertesi gün de unutmaz değil mi? Unutuyordu, onu üzen herşeyi unutuyordu.
Bir keresinde de zil zurna olmuş bir kızı odasına kadar götürmüştü. Bahsettiğim mesafe en az 1km vardır ve hepimiz eğleniyorduk o an. Kızın kötü duruma düşmesine dayanamadı, benim en son gördüğümde yürümeye bile hali olmayan kızı odasına kadar götürdü. Malta'nın sınırları içerisinde herkes birbirine geçici gözüyle baktığından kimse birbirinin kötü durumda olmasıyla ilgilenmezdi. O, kızı odasına bıraktı; hiçbir şey olmamış gibi yine eğlenmeye, yanımıza geldi.
Bir havuz kenarı akşamında bir filmden bahsetmişti 'enough' diye. Ama sizin filmlerden bahsetmenizle onun bahsetmesi çok farklıdır. Şuan filmi izlesem kaçırabileceğim ayrıntılara kadar fikir sahibiyim. Çok seviyordu o filmi, sonuna geldiğinde geçen bir-birbuçuk saat umrunda değildi. Hatta sonunu yeterince vurgulayamadığını düşünüp heyecanlanmış, son 10dakikasını izletmişti.
'Alttan alan taraf olmak istemiyorsan lezbiyen olmanı tavsiye ederim' cümlesinin de sahibiydi aynı zamanda. Her paragrafım farklı biri gibi. Belki O'nunla başka bir yerde, başka bir ayda, yılda karşılaşsak ve bu kadar az zamanda bir arada olmasak böyle anlaşamazdık. 'Çok mutluyum seni tanıdığım için, gelicem o Eskişehir'e sana doğru düzgün kıyafetler alıcaz' diye uğurlamazdı beni belki.
Bilemiyorum belki de şuan havuzun kenarına balkondan atlayıp boş boş konuşasım var ya da kil maskesi yapıp şarap içesim, kıyafetlerimin beğenilmeyip saçımın rengine iltifatlar duyasım, tarot falı baktırasım, köri soslu tavuk yiyesim, herşeye mayonez katan birine kızasım, 'Buffy çok saçma dizi ya' diyerek bir kaç bölüm üst üste izleyesim, milleti çekiştiresim vardır. Ondan özlemişimdir. Bilemedim şimdi.
Hani böyle sanat filmleri olur ya uzun konuşmaları, çözümler, hayat dersleri bulmalı filmler.. Onlardan çekiyordur biz her akşam neredeyse. Benim odamla onun odası karşılıklıydı ve ikimizin balkonu da havuza bakıyordu. Havuzun kenarından millet çekilir, kapılar kilitlenir, biz balkondan atlardık. Şezlonglarda çoğu zaman -1,39euroluk beyaz şarabımızla beraber- konuşur da konuşurduk. Böyle zamanlarda önce en parlak yıldızı bulup selam çakardım beni Türkiye'de bekleyenlere.. Sonra ordan oraya atlardı konuşmalarımız. Hayatının en önemli anlarını, dönüm noktalarını anlatmıştı bana. Gözleri dolmuştu bazen umursamamış gibi yapmıştım büyük bir dert sanmasın diye. Konuyu değiştirirdim böyle zamanlarda. Öyle lafları vardı ki sanki atasözü gibi. 'Yaa ben bunu kesin unutucaam' derdim gülmekten katılırken ki öyle de oldu bir çok özlü sözünü unuttum. Sadece biri aklımda o da benim için söylediği bir özlü sözdü, kalsın o bende.
'Aşk bence ulaşılmaması gereken bir duygu, baksana hep aşk kadınlarına.. Sezen Aksu mesela hep deniyo deniyo ama yalnız. Öyle yaşanmalı aşk.' demişti bigün. Ne diyebilirsin ki belli düşünmüş etmiş. 'Yook bence var çünkü ee.. varr işte vaar'? Yok yani ona mantıklı cümlelerle gelmeliydin.
'Mutsuz olmak istemiyorsan kötü şeylere gözünü yummalısın bak görürsün kötü şey de gelemez zaten yanına' demişti bi keresinde bir olay anlatırken. Zaten ben hep öyle yapardım da itiraz edesim gelmişti o gün.
Bazen de arkadaşlarının, kendisinin anılarından bahsederdi. Günlerce bir anıya güldüğümüzü biliyorum ben oda arkadaşımla. Sonradan güldüğümüz bazı anılarının aslında onda açtığı izleri görürdüm. Halbuki benim güldüğüm en başından beri güldüğümdür. O sonradan herşeye gülebilir biriydi.
Bir gün oda arkadaşım suratı allak bullak yanımıza geldiğinde, onun omzunda ağlamıştı. Oda arkadaşım çok yaşlı, o çok küçük gelmişti gözüme. Yine şaşırdığım, ertesi gün oda arkadaşımın bu durumunu hatırlamadığıydı. Böyle bir olayı kimse en unutulmayan listesine koymaz ama ertesi gün de unutmaz değil mi? Unutuyordu, onu üzen herşeyi unutuyordu.
Bir keresinde de zil zurna olmuş bir kızı odasına kadar götürmüştü. Bahsettiğim mesafe en az 1km vardır ve hepimiz eğleniyorduk o an. Kızın kötü duruma düşmesine dayanamadı, benim en son gördüğümde yürümeye bile hali olmayan kızı odasına kadar götürdü. Malta'nın sınırları içerisinde herkes birbirine geçici gözüyle baktığından kimse birbirinin kötü durumda olmasıyla ilgilenmezdi. O, kızı odasına bıraktı; hiçbir şey olmamış gibi yine eğlenmeye, yanımıza geldi.
Bir havuz kenarı akşamında bir filmden bahsetmişti 'enough' diye. Ama sizin filmlerden bahsetmenizle onun bahsetmesi çok farklıdır. Şuan filmi izlesem kaçırabileceğim ayrıntılara kadar fikir sahibiyim. Çok seviyordu o filmi, sonuna geldiğinde geçen bir-birbuçuk saat umrunda değildi. Hatta sonunu yeterince vurgulayamadığını düşünüp heyecanlanmış, son 10dakikasını izletmişti.
'Alttan alan taraf olmak istemiyorsan lezbiyen olmanı tavsiye ederim' cümlesinin de sahibiydi aynı zamanda. Her paragrafım farklı biri gibi. Belki O'nunla başka bir yerde, başka bir ayda, yılda karşılaşsak ve bu kadar az zamanda bir arada olmasak böyle anlaşamazdık. 'Çok mutluyum seni tanıdığım için, gelicem o Eskişehir'e sana doğru düzgün kıyafetler alıcaz' diye uğurlamazdı beni belki.
Bilemiyorum belki de şuan havuzun kenarına balkondan atlayıp boş boş konuşasım var ya da kil maskesi yapıp şarap içesim, kıyafetlerimin beğenilmeyip saçımın rengine iltifatlar duyasım, tarot falı baktırasım, köri soslu tavuk yiyesim, herşeye mayonez katan birine kızasım, 'Buffy çok saçma dizi ya' diyerek bir kaç bölüm üst üste izleyesim, milleti çekiştiresim vardır. Ondan özlemişimdir. Bilemedim şimdi.
Çarşamba, Kasım 07, 2012
3.40'da uyunmaz oturduysam 4 yapar öyle uyurum
Öyle bir ödev aldım ki 3D Max kursundan, şu saatte ödev bittiğinde ortaya güne gelenlerin beklendiği emekli evi çıktı. Bir telefon yapın(hemen nostalji karıştırcam ya eski tip yaptım), sandalye yapın(hemen kaçar mı o da sallanan sandalye tabii), elbise dolabı ve nihale yapın dedi. Telefonla nihaleyi koymak için bir fiskos sehpası bide göze girme amaçlı sandalyeye minderler yaptım. Tam emekli evi.. Renk seçimi falan hep emekli.. Benim yaşlı zevklerim var diyorum da şaka yapıyorum sanıyorlar. Bir de buradan şu saate kadar enfes şarkılar çalan sourberry'e teşekkür etmek istiyorum. Son derece destekleyiciydi, 10 dakikada bir omuzlarıma masaj yapsa bu kadar olabilirdi.
O kadar bahsettikten sonra ödevin son halini paylaşmasam olmaz. -Bu kadar kasıldım ettim, yarın kesin saçma sapan ödevler gelmiş yorumu yapılacak:D- Neyse yinede öperim emekli evimden :*
O kadar bahsettikten sonra ödevin son halini paylaşmasam olmaz. -Bu kadar kasıldım ettim, yarın kesin saçma sapan ödevler gelmiş yorumu yapılacak:D- Neyse yinede öperim emekli evimden :*
Yazar burada bariz hava attı. O, aslında iyi bir insan. İyi geceler. |
bir TEKEL'den bunu aldım

Pazartesi, Kasım 05, 2012
Pazar, Kasım 04, 2012
Pardon tatlım arkadaşın nereli? Türk. Türk mü?
Zamanlardan, Malta'dayım dil öğreniyorum zamanı.. Canla başla çalıştım bikere onu söylemem gerek. Hani her gün tekrar edin der de öğretmen, herkes sözleşmiş gibi tekrar etmez. İşte telefon yok, bilgisayar yok ben her gün tekrar ediyordum. Yalan yani istersen saati saatine tekrar et, daha önceden olmadıysa üniversite yıllarında yapabileceğin sınırlı onu bil de. Dil nankör bir öğreti. 1 ay hiç konuşmasan Türkçe'de bile tıkanırsın, inan bana. Neyse asıl olay bu değildi.
Canla başla çalışmama dönelim, sınıf atladım orada. Kendini hazır hissedersen, hocan da belli bir seviyeye geldiğini düşünüp onaylarsa yazılı ve sözlü sınavlara giriyorsun, geçersen öyle sınıf atlayabiliyorsun. Ben 2 sınıf atladım. Sen düşün stresimi ve azmimi :D Neysee yine bir gün azimliyim, girdiğim sınıfta ilk günden şaşırmama neden olan kızı gördüm. Kıza 'mesli rüya' diyeceğim-benim yaratıcılığım değil kesinlikle kızın feysbuk hesabındaki ismini değiştirdim azıcık sadece-. Mesli rüya'yı gördüm. Umuyordum ki kız Türk olmasın, yanlış anlama ama dil öğrenmek için gittiğin bir ülkede Türk'lerle pek işin olsun istemiyorsun özellikle de mesli rüya gibi bir Türk' le. Aramda bir sandalye bırakacak kadar bir mesafede oturdum. Tanışma faslı falan oldu. Kız adımı duyunca hemen 'Aa Türk müsün, merhaba mesli rüya ben' dedi. 'Hıhh selam mesli rüya oldu mu şimdi mesli rüya neden mesli rüya?' dedim içimden, 'haha selam' dedim dışımdan da.
Bigün mesli rüya yokken iki Türk arasındaki binlerce farktan en bağıranını sordu sınıftakiler bana. 'Why does she have scarf? And you are different, Are your religions different?' Al bide burdan yak'ın ingilizcesini bilmediğimden, 'No Tatyana noo!' diye açıkladım ebelek gübelek bir şeyler ama iyi ki mesli rüya yoktu şu esnada. Azıcık benim tarafımdan 'haklısın, doğru' anlamında baş sallattım çünkü :) Neyse yine de sorun yok idi. Eğer sürekli Türk yemeklerini, Türk kültürünü, Osmanlı İmparatorluğunu, İstanbul'daki camileri övmeseydi, 'yarın öleceğinizi bilseniz napardınız' gibi soruları 'hemen ibadet etmeye başlardım öyle yapılmalı çünkü' diye cevaplamasaydı, her konuşmanın sonunu İslamiyete bağlamasaydı ve son olarak İstanbul'daki camilerin fotoğraflarının bulunduğu bir slayt gösterisini sınıfta izletmeye kalkmasaydı tabii ki onu okul müdiresi Lindacığıma şikayet etmezdim. İnan sınıfımızın bulunduğu yer olan 3.kattan, Linda'nın odasının bulunduğu giriş kata inmek için boşa çaba sarfetmezdim. Ama dil öğrenmenin adımları yerine misyonerliğin adımlarını öğrenince Linda' ya mecbur kaldım. Onunla konuşmamız da bir ayrı acayipti. Nasıl anlatabilirsin ki? Rahatsız ediyor, çok konuşuyor, ülkesini çok övüyor dedim. Bi an durakladı. Kızın adını söylememiştim ama nereli olduğunu sordu, Türk dedim. Bi an bakıştık. 'Türkiye' de biz çok zıt taraftayız' dedim. İngilizcemin nimetleri sağolsun. Bir sonraki ders Linda, hocaya söylemiş olacak ki hoca sınıfa girer girmez bana göz kırptı. Ve mesli rüya bir şey söylediği anda deli gibi bağırdı, tahtaya yumruk attı. Abarttı yani. Güleceğim geldi. Mesli rüya'yla bakıştık. 'Noldu buna be' gibisinden bişey söyledi(rahat rahat Türkçe konuşup, hocayı çekiştirebiliyorsun tabii). 'Aman ne bileyim ergen' dedim. Çok haindim. İki yüzlüydüm. İş çevirmiştim arkasından. Sonra da ben bir daha sınıf atladım o da benden önce Türkiye'ye döndü. Hala da bilmez. Feysbukta arkadaşlık isteği hala durur.
Avrupa'ya gidip kendimi bozduğum olay budur. Buradan mesli rüya' dan özür dilemiyorum, hak etmişti çünkü. Ama kumpiri çok severmiş öyle derdi. Belki bigün kumpir ısmarlarım, bu cömertliğimin nedenini anlamaz, bende iki parmağımı dudağına götürüp 'şşş.. sus küçüğüm sen hiç bilmeyeceksin ama bunu hak ettin' der, yağmur yeni atıştırmaya başlamışken ellerimi ceplerime sokup arkamı döner yavaşça yürümeye başlarım.
Canla başla çalışmama dönelim, sınıf atladım orada. Kendini hazır hissedersen, hocan da belli bir seviyeye geldiğini düşünüp onaylarsa yazılı ve sözlü sınavlara giriyorsun, geçersen öyle sınıf atlayabiliyorsun. Ben 2 sınıf atladım. Sen düşün stresimi ve azmimi :D Neysee yine bir gün azimliyim, girdiğim sınıfta ilk günden şaşırmama neden olan kızı gördüm. Kıza 'mesli rüya' diyeceğim-benim yaratıcılığım değil kesinlikle kızın feysbuk hesabındaki ismini değiştirdim azıcık sadece-. Mesli rüya'yı gördüm. Umuyordum ki kız Türk olmasın, yanlış anlama ama dil öğrenmek için gittiğin bir ülkede Türk'lerle pek işin olsun istemiyorsun özellikle de mesli rüya gibi bir Türk' le. Aramda bir sandalye bırakacak kadar bir mesafede oturdum. Tanışma faslı falan oldu. Kız adımı duyunca hemen 'Aa Türk müsün, merhaba mesli rüya ben' dedi. 'Hıhh selam mesli rüya oldu mu şimdi mesli rüya neden mesli rüya?' dedim içimden, 'haha selam' dedim dışımdan da.
Bigün mesli rüya yokken iki Türk arasındaki binlerce farktan en bağıranını sordu sınıftakiler bana. 'Why does she have scarf? And you are different, Are your religions different?' Al bide burdan yak'ın ingilizcesini bilmediğimden, 'No Tatyana noo!' diye açıkladım ebelek gübelek bir şeyler ama iyi ki mesli rüya yoktu şu esnada. Azıcık benim tarafımdan 'haklısın, doğru' anlamında baş sallattım çünkü :) Neyse yine de sorun yok idi. Eğer sürekli Türk yemeklerini, Türk kültürünü, Osmanlı İmparatorluğunu, İstanbul'daki camileri övmeseydi, 'yarın öleceğinizi bilseniz napardınız' gibi soruları 'hemen ibadet etmeye başlardım öyle yapılmalı çünkü' diye cevaplamasaydı, her konuşmanın sonunu İslamiyete bağlamasaydı ve son olarak İstanbul'daki camilerin fotoğraflarının bulunduğu bir slayt gösterisini sınıfta izletmeye kalkmasaydı tabii ki onu okul müdiresi Lindacığıma şikayet etmezdim. İnan sınıfımızın bulunduğu yer olan 3.kattan, Linda'nın odasının bulunduğu giriş kata inmek için boşa çaba sarfetmezdim. Ama dil öğrenmenin adımları yerine misyonerliğin adımlarını öğrenince Linda' ya mecbur kaldım. Onunla konuşmamız da bir ayrı acayipti. Nasıl anlatabilirsin ki? Rahatsız ediyor, çok konuşuyor, ülkesini çok övüyor dedim. Bi an durakladı. Kızın adını söylememiştim ama nereli olduğunu sordu, Türk dedim. Bi an bakıştık. 'Türkiye' de biz çok zıt taraftayız' dedim. İngilizcemin nimetleri sağolsun. Bir sonraki ders Linda, hocaya söylemiş olacak ki hoca sınıfa girer girmez bana göz kırptı. Ve mesli rüya bir şey söylediği anda deli gibi bağırdı, tahtaya yumruk attı. Abarttı yani. Güleceğim geldi. Mesli rüya'yla bakıştık. 'Noldu buna be' gibisinden bişey söyledi(rahat rahat Türkçe konuşup, hocayı çekiştirebiliyorsun tabii). 'Aman ne bileyim ergen' dedim. Çok haindim. İki yüzlüydüm. İş çevirmiştim arkasından. Sonra da ben bir daha sınıf atladım o da benden önce Türkiye'ye döndü. Hala da bilmez. Feysbukta arkadaşlık isteği hala durur.
Avrupa'ya gidip kendimi bozduğum olay budur. Buradan mesli rüya' dan özür dilemiyorum, hak etmişti çünkü. Ama kumpiri çok severmiş öyle derdi. Belki bigün kumpir ısmarlarım, bu cömertliğimin nedenini anlamaz, bende iki parmağımı dudağına götürüp 'şşş.. sus küçüğüm sen hiç bilmeyeceksin ama bunu hak ettin' der, yağmur yeni atıştırmaya başlamışken ellerimi ceplerime sokup arkamı döner yavaşça yürümeye başlarım.
Laptop arasına bırakılan küçük notlar
Bundan yaklaşık 4 ay önce tatlılar tatlısı, müthişler müthişi(bu kısmı kendi istedi.kıps) bir ev arkadaşım vardı. Birlikteliğimizin 2 yılı boyunca bir yerlere gidecek olsak-ne bileyim bu bakkal bile olabilir bazen- diğerine küçük not yazardık. Özellikle birimiz eve gidiyorsa kalana sevgileer, öpücükleer, 'sööz en yakın zamanda geri döneceğiim'ler eklerdik bu notlara. Ve evimiz 1546345 metrekare olduğundan en kolay bulunabilirlik yeri olarak laptoplarımızın arasına bırakırdık. Şimdi yalnız kaldığım için laptopum hep boştu. Önceki yazıdan da söylediğim gibi eski ev arkadaşım diplomasını almaya geldi ve benim eski evimizin 100 kere scalelenmiş hali olan yeni evimde kaldı. Geldiğinden beri gece 3den önce uyumadık. Hemen hemen her vakti birlikte geçirmeye hiç konuşmadan ant içtik(Artık işe başlayacağından çok gelemeyecekmiş). Ve bu akşam grup ödevi yüzünden evden erken çıktım, döndüğümde laptopumun arasında sevgiler, güzel sözler dolu notu buldum:) Daha ışıkları açmadan gördüm notu 'aman bu da neymiş' demeden hemen tanıdım. Notu okudum, onun niteliğinde bir mesaj attım hemen ve bilgisayarımı açıp projeye başlayacaktım. Kiii bu fotoğrafı 'kıps kıps' adıyla kayıtlı olarak masaüstümde buldum. Bu sebeple buradan canım ev arkadaşıma kocaman bir göz kırpıyorum KIPS!(Kocaman olduğu için capslock açık, sanal dünya yalan dünya)
Cumartesi, Kasım 03, 2012
Cuma, Kasım 02, 2012
Ne de güzel olur diploma kutlaması
Normal 20li yaşlardaki insanlardan farklı olarak çiçektir, lunaparktır, balondur ayrı bir sevgim, ilgim, heyecanım vardır benim. Bunu çok iyi bilen bir arkadaşım bana bayramdan döndüğünde 1 poşet balon getirmiş. Küçüklükten beri balon şişiremediğimden ben, eve ilk gelen balon şişirmeye müsait insana şişirttim :D Bu da canım (malesef) eski ev arkadaşımın diploma aldığı güne denk geldi ki neden bu bir kutlama olmasın dedik. Ortaya çıkan sahneler kutlamanın neşesini ve balonların güzelliğini ortaya apaçık koyuyor bence :
![]() |
Onu bi ara hiç durduramadık. |
![]() |
Balon şişirme hevesi |
![]() |
Balonun patlama şoku |
![]() |
Patlamış balonla yapılabilen aktiviteler |
Perşembe, Kasım 01, 2012
Sinemadaki takım elbiseli adam ile yeşil fularlı kız

Bugün babamın işi gereği Eskişehir-Bilecik arası günübirlik gelmesi gerekti. Gelirken yıllardır annemden yalvar yakar istediğim battaniyeyi annem sonunda gönderecekti ve sabah elektriklerin olmadığını fark edene kadar herşey çok güzel olacaktı. Evin yeni olmasının verdiği sorunlardan biriydi ve yaklaşık 7-8 saat gelmeyecekti. Babam o güzelim battaniyeyle geldiğinde hala elektrik yoktu. 'Haydi seni yemeğe götüreyim' dedi ebeveyn güdüleriyle. Biz tam yemeğimize gömülecekken babamın yarın da Eskişehir'deki yere gitmesi gerektiğini öğrendik. 'Kal babaa' yla başlayan ısrarım 'Songül ben bugün Hazan'da kalıcam'la son buldu.
-Ee elektrikler yok senin evde napcaz?
-Uyuruz erkendeen. (Genç değilim ben inan değilim, bak cevaba bak)
-Sinemaya falan gidelim bari.
-Aaa baba çok tatlısınn.
Ve böylece iş için geldiğinden takım elbiseyle dolaşan babam ve sevdiğim için yeşil fularlı ben sinemaya gittik. Altyazılı filmleri, sanat filmleri ve +bilmemkaç olan filmleri direkt eledikten sonra akıllı ben 'Bugün perşembee! Türksel şifresi alalım!!' dedim , 'yok kızım ben öğrenci değilim boşver onu sen'(Gençliğinin de bir sınırı vardı.)dedi. Bir tam bir öğrenci bileti alarak seçeneklerimizi karşılayan Uzun Hikaye filmine girdik. Filmin başlamasından önceki yarım saati Mc Donald's'a girerek geçirdiğimizden bahsetmicem bile. Kenan İmirzalioğlu varsa atraksiyon vardır diyerek yerimizi aldık ki dakikalar sonra yanımda gözleri dolan babam, öbür yanımda burnunu çeken türksel şifresi kullanıp girebilecek gençlikte bir çocuk. Bir ona baktım, bir babama boğazım düğümlendi, gözlerim doldu ama 'yook haydii iki erkek arasında ağlamayan cool kız ol bebeğim' dedim kendime. Ve sahne hemen geçti üçümüzde toparlandık. Filmin çıkışında bir sürü türksel şifreli genç, bir takım elbiseli adam ve onun kolunda yeşil fularlı ben yorumlar yaptık. Şimdiyse babam uyuyor, ben de bitanecik battaniyemle üç bin yıl uyuyacağım.
*Sözü edilen battaniye ki yumuşacıktır kumaşı mı denir nesiyse bitanedir.

*Sözü edilen sahne, yoo tek damla dökmedim!
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)