Kesinlikle kış insanı değilim. Birden bire değişen hava beni allak bullak etti. Ofisten çıkınca havanın karanlık olması filan... Bir astroloğa göre Merkür geldi tepeme oturdu, bir batıl inanca göre merdiven altından geçtim veya şemsiye açıp odanın içinde oturdum.
Hava son sürat bulutlu , soğuk yani yorgun ediyor herkesi sevgili okuyan. En korktuğum başıma ne geldiyse gelen aylar da geliyor zaten - neyse kötü düşünceleri çağırmıyorduk mu neydi- Şuan mevcut memnun olmadığım birkaç konu var ama emin olup cüret edemiyorum hiçbir şeye çünkü bu gudubetli havadan büyük ihtimalle.
Geçen gün otobüs camları patlayacak sandım yağmur çarpmasından.
Bayram tatilinde Nazifciğimle Ankara'da buluşmuştuk. Hani buluşmuşken romantiklik bir şey olsun dedik gece yıldızları izlemeye Seğmenler Parkı'na gittik. Park zaten ıssız, tek ışıksız. Gündüz halini gördüğüm için ne kadar güzel olduğunu biliyorum sevgili okuyan. Ama gece hali özellikle soğuk gece hali hiç çekilir gibi değil. Kahvemizi aldık elimize. Örtümüzü serdik yere, yanaşık yanaşık oturduk soğuğa tek vücut olalım diye. Hani bazen soğukta konuşurken sigara içiyomuş gibi duman çıkıyo ya insanın ağzından o haldeyiz. Kahve bardaklarını iki el tutuyoruz, yavaş yavaş içiyoruz sıcaklık elimizden gitmesin diye. Neyse sonunda her kahvenin sonu geldi, biz de uzanalım dedik örtünün üstüne. Görünür sebep: yıldızları izlemek, asıl sebep: bari sırttan soğuk yememek. Neyse işte 'şu yıldız sensin bu yıldız benim' geyikleri klasik. En son ben yarı titrer ' şuu büüyyüükk ayıı yııldığğzı mııığğ' deyince apar topar kalktık. Koşar adım eve gelip koltukta bağdaş pozisyonu oturduk.
Geçen ne güzel şort kısa kollu tişört otururken uzun polar pijamamı giydim.
Sabahları uyanmak da ayrı işkence. Zaten uyanmak kendi başına bir işkenceyken bir de koşa koşa tuvalete gitme zorunluluğu, tuvaletin sabah soğukluğu ve hızlı hızlı giyinme mecburiyeti. Bu sabahı ele alalım mesela. Artık öğrenciler de trafiğe karıştığı için normalden erken kalkıyorum. Tam içimden 'aa ne güzel hemen uyandım' derken üzerimden pikeyi atmamla birlikte ev tokadı çarptı: soğuk ulan koş git hemen işe. Şantiyeye gideceğimiz gün tam da. Sonra bir saati varmış insanın 'eşref saati' olabilir. Uyduruyor da olabilirim. O saatlerde dilediğin şeyler gerçekleşirmiş. Sabah otobüs boyunca şantiyeye gitmesek ya diye diledim durdum. Ofise geldim, bir telefon şantiye toplantısı iptal. Normal insanlar sevinir değil mi? Bak dileğim oldu yaşasın filan... Aynen içimden şunu geçirdim 'boşu boşuna kaç saat düşündüm bilsem başka bir şey dilerdim :|' 'boşu boşuna da şantiye kılığı giyindim' Iyyy ne biçim insan oluyorum dedim sonra.
Velhasıl nefret ediyorum soğuktan.
Sadece gece yatağa girmesi güzel. Başta buz gibi olan yatağı çeşitli akrobatik hareketlerle ısıtırsın ya o an güzel. Bir de şey patik giymesi :)
Böyle bir nefret yazısını da boş boş okuttuğum için özürler dilerim okuyan. Ama bir yere bunları haykırmam lazımmış. Baksana insan sevmediği insan hakkında bile bu kadar konuşmaz. Kardeş olsan sevilmezsin kış ...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder