Kardeşimin okulunun tatil olması vesilesiyle İstanbul'a çıkarma yapması sonucu her güne bir aktivite bulma telaşına giriştim. Tabii bunun için tırım tırım biletix geziyorum. Etkinlik rehberi gibiyim şuan sorun söyleyeyim. Açıkçası ilk başka Genco Erkal'ın oyununa gitme niyetindeydim. Hem bilet parası hem de yoğunluktan ötürü denk getiremedim. Bende 'bir zamanlar kadın' ismini gördüm. Kadıköy Terminal Sahnesi'ymiş. Demek ki Kadıköy ee o da güzel. Tiyatro sonuçta diye son dakikada iki bilet aldım. Neyse Kadıköy'de bir pasajda olması sebebiyle -Şadırvan pasajı- birazcık zor bulduk. İçeri girdiğimde Eskişehir'de bir zamanlar çok sevdiğim Kıraathane yıllarına geri döndüm sevgili okur.
İstanbul'da bu kadar samimi, atölye tarzı bir tiyatro sahnesi görebileceğimi sanmıyordum. Sonra Gizem'le oturduk hemen düzgün bir yere, küçük salon tabii beklentimiz düştü. Konuyla ilgili hiçbir fikrimiz de yok. Bir kadın da geldi yan sahnede yağlı boya resim yapmaya başladı. Bir kaç dakika sonra 4 kadın bir de gitarlı adam geldiler. Evren Duyal, Zeynep özyurt, Julide Güven, Deniz Cekuc gitarlı adam: Evren Gülseven. Sonrasında bizim kadar onların da konuyu bilmediğini fark ettik. Doğaçlama sahnesi içine düşmüşüz. Bir kadın üzerinden izleyicilere o an sorulan sorularla ilerleyen bir oyun. Yan sahnede resim yapan -onun adını bulamadım şimdi ama resimleri enfesti- kadının resimlerinden seyirciler çağrışımlar yapıyor, oyun buna göre ilerliyor. Bu kadar yaratıcı, duygusal, komik ancak bu kadar anlık olabilir. Sürekli aklımdan isimler geçti o an. Şu arkadaşım buraya bayılır, şu buna çok güler vesaire diye cümbür cemaat gidelim, oyuna katılalım dedim içimden :) Aralarda kahve su çay ne dilersen al, en fazla 2 lira tutacak. Yani sanki arkadaşlarınla toplanmışsın da ortamın komiği anılar anlatıyor gibi hissedeceksin.
Bir kaç video koyacaktım canın çeksin diye ama youtube videolarını izleyince oyunun bütününde orada olman gerektiğini anladım. O yüzden ekibin samimi insanlarının fotoğrafını paylaşacağım. Tatlımlar yaa <3
Çarşamba, Ocak 28, 2015
Çarşamba, Ocak 21, 2015
21 Ocak 2015
Herhangi bir çarşamba, hiçbir değişiklik yoktu Türkiye'de. Dün hırsız oldukları besbelli insanlar aklanırken; bugün katil oldukları besbelli insanlar 'iyi halden hafifletilmiş cezalara' çarptırılıyordu. Türkiye uyutuluyordu. Paraları çalınanlar duruma alışmış işlerine devam ediyor, çoluğu çocuğu öldürülenler yaraları kabuk bağlamış bir umut adalet bekliyordu. Her namuslu adaleti adalete teslim eden Türk vatandaşı gibi umut besliyordu. Yine karşılık bulamıyordu. Neyse ki Allah'a inanıyordu da bir gün adalet yerini bulacak diye kendini teselli ediyordu. Allah evine geldiğinde ona öldürülen çocuğunu, çalınan parasını geri getirmiyordu. Hiçbir belirtisi, hiçbir adaleti yok gibi görünüyordu. Ama duymuştu, Allah onları yakacaktı bunun adı cehennem olacaktı. Bunu düşünüyordu. Sonra zevk içinde yaşayanlar ve gevrek gülüşüyle işleri yoluna koyanlar şuan mutluydular, yanacaklardı ama bugün ve gitgide küllenmesini beklediğimiz her geçen gün içimizin, vicdanımızın, canımızın yanması ne olacaktı? Allah'ın birilerini yakmak gibi bir planı vardıysa neden bugün suçsuz insanları yüreğinden yakıyordu? Zevk-ü sefa içinde bir Dünya yaşantısından sonra suçluları, kötüleri fiilen yaksa ne olacaktı? Bizim yangınımız sönecek miydi? Burası Dünya ve bu Dünya'dan gitmemesi gerekenler bir bir gidiyor, kötü şeyler yaşamaması gerekenler bir bir yaşıyordu. Dünya'nın adaleti işlemiyor, ilahi adaleti umut ediyordu. Suçsuz insanların gözünden bir damla daha dökülüyor; diğerleri bir zafer gülümsemesi daha çekiyorlardı.
"Sikerim böyle hakimi dersen hakime hakaretten 17 yıl yersin. ama işi eyleme dökersen tecavüzden 2-3 yıl yatar çıkarsın. Hatta "hakimin rızası vardı" dersen hakimi nikahına dahi alabilirsin. Burası Türkiye burada adalet diye bir şey yok!" -Küçük İskender
"Sikerim böyle hakimi dersen hakime hakaretten 17 yıl yersin. ama işi eyleme dökersen tecavüzden 2-3 yıl yatar çıkarsın. Hatta "hakimin rızası vardı" dersen hakimi nikahına dahi alabilirsin. Burası Türkiye burada adalet diye bir şey yok!" -Küçük İskender
Pazar, Ocak 18, 2015
Özlemeli bir yazı
Ben demiştim sana Eskişehir'den gitmezsem en güzel şehir olarak kalamayacak diye. Şimdi İstanbul'u çok seviyorum ama Eskişehir 'canım yaa çok güzeldir orası' oldu. Öncelikle bu kararımdan dolayı kendimi kutluyor, sonra Eskişehir'in bir kaç güzelliğinden bahsetmek istiyorum.
Eskişehir'den bir sürü arkadaşım artık burada olduğu için buluşmalarımızda sıklıkla 'Eskişehir'de şu şöyleydi, şimdi Eskişehir'de bunu yer, buraya giderdik' muhabbeti geçiyor. Özletiyor kerata. Bugün Didem'le aylık hesap yaptıktan sonra kiraya ayırdığımız bütçeyi eleştirmemiz bitince Eskişehir'de kiralık ev baktık. Resmen verdiğimiz paranın yarısına yokuşsuz-ki özellikle bu çok önemli olmaya başladı ilanlar bile böyle olabilir artık- İstanbul'daki evlerimizden çok daha lüks evler görünce tekrar 'yeaa tatlım Eskişehir' demekten kendimizi alamadık.
Akşam 10dan sonra bir yerden bir yere gitme çabasında artış Eskişehir'de hiç yoktu mesela. 22.35 ile 22.45 arasında kaçırdığımız ve bulunduğumuz yerde kalma zorunluluğumuz Eskişehir'de zerre yoktu. Ben Eskişehir'de 10-10buçukta dışarı yeni çıktığımı biliyorum. İstanbul güzelime hiç yakışmıyor bu saat meselesi. Bununla beraber Eskişehir'de Eskart'ımı kaybedip bunu hiç farketmememin yanında, İstanbul'da her ay bize 170 lira olarak giren iett biletini saymıyorum bile.
Bir başka konu konserler,etkinlikler sevgili okuyan. Eskişehir'de bedava şenliklere filan gelen ünlüler İstanbul'da en az 50 lira. Eskişehir'de bir senfoni orkestrasına 2 lira verip gitmezken burada bir tiyatro bileti 60 lira filan. Sinema biletleri de artık tam olmamla beraber yüreğimi dağlayan bir konu. Dandik filmler torrent'ime kuvvet oluyor mecburen. Güzel filmler için de kaliteyi tavana vurduyorum. -Rexx'in 1.salonu kadar büyük sinema salonu görmemiştim- Hal böyle olunca aman burada gitmeyeyim de Eskişehir'e geldiği zamana denk getirir oraya giderim bile diyor insan.
En yadırgadığım da kahvaltı. Evet Eskişehir'de en fakir öğrenciden en zengine yaygın halde olan KAHVALTI! İstanbul'da imkansız. İki farklı peynir çeşidi yiyeyim diye haftalık harcamanı masaya bırakıyorsun. Sonra o peynir geçmiyor boğazından. Çok özlüyorum Los Amigos'un yumurtalı ekmeğini, Shakespeare 'in tavada gelen uzayıp giden peynirini..
Bir planımız var buradakilerle. Bir cumartesi yola çıkıp önce barlar sokağında çeşitli mekanlarda içip-ki bunu rahatça yapabilirsiniz en fazla 50 liranız gider o da abartırsanız- KafePi'ye gidip tek birayla ölümüne dans ettikten sonra sabaha doğru yürüyerek-bu çok önemli bi husus- bi arkadaşın evine doluşup nerede uyuduğumuz veya sızdığımız belli olmadan sabahı etmek, sabah da tahmin edersin ki uzun uzadıya kahvaltı edip geri İstanbul'a dönmek. <3
Şöyle bir kıyaslama yaparsam İstanbul'a döndüğümüzde otogardan eve taksiyle geldiğimiz parayla Eskişehir'de tüm bu planlarımızı gerçekleştirdiğimiz para aynı olacaktır. Bilmem anlatabildim mi?
Dipnot: Eskişehir çok güzelsin ama İstanbul bir tanesin.
Eskişehir'den bir sürü arkadaşım artık burada olduğu için buluşmalarımızda sıklıkla 'Eskişehir'de şu şöyleydi, şimdi Eskişehir'de bunu yer, buraya giderdik' muhabbeti geçiyor. Özletiyor kerata. Bugün Didem'le aylık hesap yaptıktan sonra kiraya ayırdığımız bütçeyi eleştirmemiz bitince Eskişehir'de kiralık ev baktık. Resmen verdiğimiz paranın yarısına yokuşsuz-ki özellikle bu çok önemli olmaya başladı ilanlar bile böyle olabilir artık- İstanbul'daki evlerimizden çok daha lüks evler görünce tekrar 'yeaa tatlım Eskişehir' demekten kendimizi alamadık.
Akşam 10dan sonra bir yerden bir yere gitme çabasında artış Eskişehir'de hiç yoktu mesela. 22.35 ile 22.45 arasında kaçırdığımız ve bulunduğumuz yerde kalma zorunluluğumuz Eskişehir'de zerre yoktu. Ben Eskişehir'de 10-10buçukta dışarı yeni çıktığımı biliyorum. İstanbul güzelime hiç yakışmıyor bu saat meselesi. Bununla beraber Eskişehir'de Eskart'ımı kaybedip bunu hiç farketmememin yanında, İstanbul'da her ay bize 170 lira olarak giren iett biletini saymıyorum bile.
Bir başka konu konserler,etkinlikler sevgili okuyan. Eskişehir'de bedava şenliklere filan gelen ünlüler İstanbul'da en az 50 lira. Eskişehir'de bir senfoni orkestrasına 2 lira verip gitmezken burada bir tiyatro bileti 60 lira filan. Sinema biletleri de artık tam olmamla beraber yüreğimi dağlayan bir konu. Dandik filmler torrent'ime kuvvet oluyor mecburen. Güzel filmler için de kaliteyi tavana vurduyorum. -Rexx'in 1.salonu kadar büyük sinema salonu görmemiştim- Hal böyle olunca aman burada gitmeyeyim de Eskişehir'e geldiği zamana denk getirir oraya giderim bile diyor insan.
En yadırgadığım da kahvaltı. Evet Eskişehir'de en fakir öğrenciden en zengine yaygın halde olan KAHVALTI! İstanbul'da imkansız. İki farklı peynir çeşidi yiyeyim diye haftalık harcamanı masaya bırakıyorsun. Sonra o peynir geçmiyor boğazından. Çok özlüyorum Los Amigos'un yumurtalı ekmeğini, Shakespeare 'in tavada gelen uzayıp giden peynirini..
Bir planımız var buradakilerle. Bir cumartesi yola çıkıp önce barlar sokağında çeşitli mekanlarda içip-ki bunu rahatça yapabilirsiniz en fazla 50 liranız gider o da abartırsanız- KafePi'ye gidip tek birayla ölümüne dans ettikten sonra sabaha doğru yürüyerek-bu çok önemli bi husus- bi arkadaşın evine doluşup nerede uyuduğumuz veya sızdığımız belli olmadan sabahı etmek, sabah da tahmin edersin ki uzun uzadıya kahvaltı edip geri İstanbul'a dönmek. <3
Şöyle bir kıyaslama yaparsam İstanbul'a döndüğümüzde otogardan eve taksiyle geldiğimiz parayla Eskişehir'de tüm bu planlarımızı gerçekleştirdiğimiz para aynı olacaktır. Bilmem anlatabildim mi?
Dipnot: Eskişehir çok güzelsin ama İstanbul bir tanesin.
Cuma, Ocak 16, 2015
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)