Salı, Kasım 26, 2013
Perşembe, Kasım 21, 2013
Beirut - Scenic World eşliğinde okuyunuz.
Mutsuz olmayı seviyoruz. Gerçekten. Ne zaman 'bu şarkı çok güzelmiş' desem o ağır keder barındıran bir şeyler oluyor. Ofiste mesela yoğun bunalım şarkılara 'ya abi çok iyi' diye tezahüratlar ediyoruz, ardından kim daha bunalım şarkı dinletecek yarışına giriyoruz. Veya kötü düşünmeyi de seviyor, tercih ediyor olabiliriz. Bir an moralimiz bozukken etrafımızda bir çok neşeli insan görüyoruz.
Hatırlıyorum bir keresinde milletin içip içip dert(sır da denebilir) anlattığı bir masada 'benim hiç derdim yok bu ara' deme gafletine düştüğümden neredeyse sandalyem alınıp kapının önüne konulacaktı, itilip kakıldım be! Mutlu insan tipi de sevmiyoruz. Arkadaşını teselli ediyorsun mesela, diyorsun ki 'ya ben de öyleyim inan falanca daha geçen gün aynı şeyi düşünüp kafayı yiyecektim'. Falanca da seviniyor aha benden de mutsuz insan. Zengin olmak gibi... Mutluysam neden daha mutlu olmayayım düşüncesi bence.
Demin bir yazı okudum. Çok içten bir bunalımın yazısı. Acayip ama ergen triplerinden değil. Kanatacak derecede işte. O kadar hoşuma gitti ki.. Aynı şeyi dram filmlerini izlemeyi sevdiğimi fark ettiğimde de hissetmiştim.
Genel olarak birileri mutluluğunu gösterdiği an direkt kendimizi kıyaslıyoruz. O saniye bile azıcık düşük desibelde mutluysak çöküşlere geçiyoruz. Diyoruz ki, ne olacak ileride? Olmasın bırak. Klasik yarın ölmeyeceğimizi nerden biliyoruz demeyeceğim elbette. Ama şimdiyi düşünmek varken ileri neden ilgilendiriyor ki bizi? Düşünemediğin ileri her zaman daha güzeldir bak.
Bugünü yaşamak zorundaysak ve bugünü değiştirmek pek de mümkün değilse bugünün mutluluklarına bakmak gerekiyor bence. |Ben her dakika yapamıyorum tabii böyle dediğime bakma da aklında bu da bulunsun| Ege çok moralin bozukken zoraki ve abartılı gülümse demişti bana. -Şöyle düşün ki Batman'deki Joker kadar abartı.- İstesen de moral bozukluğunu koruyamazsın. En önemlisi de mutsuz olmak için her zaman sebeplerimiz oluyor. Ama mutluluk zor iş, hafiften yakaladık mı bırakmamak lazım. Hep onu düşünüp durmak lazım. Bu çikolata çok güzel,bu çikolata çok güzel,bu çikolata ço..
Mutsuz olmayı seviyoruz. Gerçekten. Ne zaman 'bu şarkı çok güzelmiş' desem o ağır keder barındıran bir şeyler oluyor. Ofiste mesela yoğun bunalım şarkılara 'ya abi çok iyi' diye tezahüratlar ediyoruz, ardından kim daha bunalım şarkı dinletecek yarışına giriyoruz. Veya kötü düşünmeyi de seviyor, tercih ediyor olabiliriz. Bir an moralimiz bozukken etrafımızda bir çok neşeli insan görüyoruz.
Hatırlıyorum bir keresinde milletin içip içip dert(sır da denebilir) anlattığı bir masada 'benim hiç derdim yok bu ara' deme gafletine düştüğümden neredeyse sandalyem alınıp kapının önüne konulacaktı, itilip kakıldım be! Mutlu insan tipi de sevmiyoruz. Arkadaşını teselli ediyorsun mesela, diyorsun ki 'ya ben de öyleyim inan falanca daha geçen gün aynı şeyi düşünüp kafayı yiyecektim'. Falanca da seviniyor aha benden de mutsuz insan. Zengin olmak gibi... Mutluysam neden daha mutlu olmayayım düşüncesi bence.
Demin bir yazı okudum. Çok içten bir bunalımın yazısı. Acayip ama ergen triplerinden değil. Kanatacak derecede işte. O kadar hoşuma gitti ki.. Aynı şeyi dram filmlerini izlemeyi sevdiğimi fark ettiğimde de hissetmiştim.
Genel olarak birileri mutluluğunu gösterdiği an direkt kendimizi kıyaslıyoruz. O saniye bile azıcık düşük desibelde mutluysak çöküşlere geçiyoruz. Diyoruz ki, ne olacak ileride? Olmasın bırak. Klasik yarın ölmeyeceğimizi nerden biliyoruz demeyeceğim elbette. Ama şimdiyi düşünmek varken ileri neden ilgilendiriyor ki bizi? Düşünemediğin ileri her zaman daha güzeldir bak.
Bugünü yaşamak zorundaysak ve bugünü değiştirmek pek de mümkün değilse bugünün mutluluklarına bakmak gerekiyor bence. |Ben her dakika yapamıyorum tabii böyle dediğime bakma da aklında bu da bulunsun| Ege çok moralin bozukken zoraki ve abartılı gülümse demişti bana. -Şöyle düşün ki Batman'deki Joker kadar abartı.- İstesen de moral bozukluğunu koruyamazsın. En önemlisi de mutsuz olmak için her zaman sebeplerimiz oluyor. Ama mutluluk zor iş, hafiften yakaladık mı bırakmamak lazım. Hep onu düşünüp durmak lazım. Bu çikolata çok güzel,bu çikolata çok güzel,bu çikolata ço..
Cuma, Kasım 08, 2013
Çekeceksen böyle çek
Arkadaşlar vine'ım yok ama abidik gubidik hareketlerinizi duyumladım bakınız güldüğüm bir kaç tanesi. Bakalım feyz alalım canlarım.
Locked your keys in your car?
I wish this was really possible!
I have a magical Goldfish!
Using magic at the Airport!
Making real Goldfish
Pick on someone your own size. gibi.. Dahası için şuraya bi klik :*
Locked your keys in your car?
I wish this was really possible!
I have a magical Goldfish!
Using magic at the Airport!
Making real Goldfish
Pick on someone your own size. gibi.. Dahası için şuraya bi klik :*
Fincana kahve koydum gel
Dün bir arkadaşım aradı çok sevdiğim bir arkadaşım. Dedi ki 'burnumda tütüyorsun'. Bu aralar o kadar çok burnumda tütenler var ki anlatamam ama haydi bir anlatmaya çalışayım.
Liseden önceki arkadaşlarınızı çok da hatırlamazsınız ya hani onlar sadece kalem açmaya giderken çöp kutusunun yanında öğretmenden gizli fısıldaştıklarınızdır. Liseye geçince öyle olmaz ama bir tık daha öteye gider hatta ailene yaklaşırlar. İlk aşkların, heyecanların, sırların filan olur; birileri de senin sırana yakın otururlar paylaşırsın. Gerisi gelir böylece. Kimisiyle kalemtıraş bağından öteye gitmemen gerektiğini anlarsın kimisiyle de içinden sözleşirsin, hep yanında olacağım diye.
Üniversite bunlara nazaran çok daha farklı sanki. Lisedeki gibi her gün görüşme zorunluluğun olmaz. Dersine girip çıkıp gidebilme lüksün vardır. Birlikte geçirmen gereken tenefüsleri sen belirlersin. Bu süre içinde paylaşımların lisedekileri de azımsayacak ölçüye ulaşmıştır. 'Hayati' anlar paylaşılır artık. En zor zamanlarında 'elbette ki' yanında olunur. Bi bira içmeye çıkılır. Her şeyin rahatlıkla söylendiği, hayat görüşlerinin pekiştiği, 'ya dün ne içtik be' ile 'ko göte be hacıı' nın aynı anlamda olduğu zamanlardır.
En önemlisi pişman olmayacağınız arkadaşlıklar üniversitede yaşanır. Liseden küs olduğunu ilerde sallamayabilirsin ama üniversiteden kırıldığını yolda görünce halini hatrını sorarsın. Ne kadar büyük paylaşım o kadar büyük saygı mantığı belki.
Nereden gelmiştik bu konuya evet burnumda tütenler. Lisedeki arkadaşlarımı da özlüyorum tabii ki. Onlarla günübirlik bile vakit geçirmek çok iyi geliyor. Çünkü bana lisedeki halimi koruyorlarmış gibi geliyor hep. Üniversitedekileri özlemek ise çok farklı. Onlar bugünki Hazan'ın özledikleri ve yarınki Hazan'ın özleyecekleri. Kişiliğin oturmaya başladığı yıllarda seçtiğim arkadaşlarımın özlemi...
Bu yazı ile sevgili Bihterciğimi, Didemciğimi, Berivancığımı ve Tdciğimi özlemle öpüyorum. Onlara şu şarkıyı gönderiyorum.
Liseden önceki arkadaşlarınızı çok da hatırlamazsınız ya hani onlar sadece kalem açmaya giderken çöp kutusunun yanında öğretmenden gizli fısıldaştıklarınızdır. Liseye geçince öyle olmaz ama bir tık daha öteye gider hatta ailene yaklaşırlar. İlk aşkların, heyecanların, sırların filan olur; birileri de senin sırana yakın otururlar paylaşırsın. Gerisi gelir böylece. Kimisiyle kalemtıraş bağından öteye gitmemen gerektiğini anlarsın kimisiyle de içinden sözleşirsin, hep yanında olacağım diye.
Üniversite bunlara nazaran çok daha farklı sanki. Lisedeki gibi her gün görüşme zorunluluğun olmaz. Dersine girip çıkıp gidebilme lüksün vardır. Birlikte geçirmen gereken tenefüsleri sen belirlersin. Bu süre içinde paylaşımların lisedekileri de azımsayacak ölçüye ulaşmıştır. 'Hayati' anlar paylaşılır artık. En zor zamanlarında 'elbette ki' yanında olunur. Bi bira içmeye çıkılır. Her şeyin rahatlıkla söylendiği, hayat görüşlerinin pekiştiği, 'ya dün ne içtik be' ile 'ko göte be hacıı' nın aynı anlamda olduğu zamanlardır.
En önemlisi pişman olmayacağınız arkadaşlıklar üniversitede yaşanır. Liseden küs olduğunu ilerde sallamayabilirsin ama üniversiteden kırıldığını yolda görünce halini hatrını sorarsın. Ne kadar büyük paylaşım o kadar büyük saygı mantığı belki.
Nereden gelmiştik bu konuya evet burnumda tütenler. Lisedeki arkadaşlarımı da özlüyorum tabii ki. Onlarla günübirlik bile vakit geçirmek çok iyi geliyor. Çünkü bana lisedeki halimi koruyorlarmış gibi geliyor hep. Üniversitedekileri özlemek ise çok farklı. Onlar bugünki Hazan'ın özledikleri ve yarınki Hazan'ın özleyecekleri. Kişiliğin oturmaya başladığı yıllarda seçtiğim arkadaşlarımın özlemi...
Bu yazı ile sevgili Bihterciğimi, Didemciğimi, Berivancığımı ve Tdciğimi özlemle öpüyorum. Onlara şu şarkıyı gönderiyorum.
Pazar, Kasım 03, 2013
Bunu paylaşmadan edemiciim
Geçen gün annemin bana attığı videolardan biridir kendisi.
Yerim yaa dudağını filan ısırıyo gözünden yavaşça yaş süzülüyo
Cuma, Kasım 01, 2013
Bu ikrama hayır diyemezdim
Dün uzun zamandır kardeşimin gitmek istediği falcıya gittik. Şaşıracaksın ama fal baktırmak bu aralar hiç canımın çektiği bişey değil. O yüzden biraz zorla gittim desem yalan olmaz. Nitekim enerjimden midir nedir falcı bir saatten önce bakamam dedi. 'Hıı peki o zaman' demeye hazırlanırken ben kardeşim 'bekleriz sorun olmaz' dedi. Hafif bi 'vay efendim ben yorgunum, vay ben ne zamandır istiyorum eve gidince dinlenirsin' tartışmasından sonra bir türk kahvesi bir meyveli soda bir de tavla söyledik. Yaklaşık bir buçuk saat sonra tavladan sıkılıp huzursuzlanmaya başladığımızda falcı geldi kardeşimi uzun bir fal seansına götürdü.
Bende twitterda şöyle 10 gün öncesine kadar bakarım diye düşünüp sürekli sayfa yenilemeye başladım. O sırada azıcık kardeşimle falcının olduğu tarafa bakışlar atmış olmalıyım ki müessesenin ikramı buharı tüten bir çay önüme yavaşça geldi. Bilen bilir çay içmem ben |sevmem değil hiç içmem|. Yine de teşekkür ettim. Vakit bu vakit, hazır dumanı da tütüyor azıcık içeyim şunu dedim. Şekersiz ot çiğnemeye benzediğini ilk yudumdan fark edip bir şeker attım. Fırt fırt içmeye başladım. Bu sırada da sanki zemzem suyu içiyormuşum gibi de içimden dilekler tutuyorum sürekli. 'Şu çay bitsin şu olsun, şu çay bitsin şöyle olsun'
Karşımıza çıkan olaylarla içimizden geçirdiğimiz, dilediğimiz şeylerin birbirini beslediğini düşünüyorum hep ben. Sen buna karma de bir başkası quantum desin öteki secret. Enerji işte. Beni sık yudumlarla çay içerken dilek tutan biri olarak ciddiye almayabilirsin ama dene bak insan neşe doluyor. Neşe dolmaya sebebin oluyor. Bu arada kardeşim inanmaz diye de çayın son yudumunu o gelene kadar beklettim. Falından çok bana şaşırdı. Eve geldiğimde 'çayı da biraz fazla kaçırdık' modunda hissediyordum, sanki dudaklarım da çatlamıştı. Bi daha da içmem. Ama dumanı iyi tütüyordu ha bizim dilekler de iyi çıktı aradan.
Bende twitterda şöyle 10 gün öncesine kadar bakarım diye düşünüp sürekli sayfa yenilemeye başladım. O sırada azıcık kardeşimle falcının olduğu tarafa bakışlar atmış olmalıyım ki müessesenin ikramı buharı tüten bir çay önüme yavaşça geldi. Bilen bilir çay içmem ben |sevmem değil hiç içmem|. Yine de teşekkür ettim. Vakit bu vakit, hazır dumanı da tütüyor azıcık içeyim şunu dedim. Şekersiz ot çiğnemeye benzediğini ilk yudumdan fark edip bir şeker attım. Fırt fırt içmeye başladım. Bu sırada da sanki zemzem suyu içiyormuşum gibi de içimden dilekler tutuyorum sürekli. 'Şu çay bitsin şu olsun, şu çay bitsin şöyle olsun'
Karşımıza çıkan olaylarla içimizden geçirdiğimiz, dilediğimiz şeylerin birbirini beslediğini düşünüyorum hep ben. Sen buna karma de bir başkası quantum desin öteki secret. Enerji işte. Beni sık yudumlarla çay içerken dilek tutan biri olarak ciddiye almayabilirsin ama dene bak insan neşe doluyor. Neşe dolmaya sebebin oluyor. Bu arada kardeşim inanmaz diye de çayın son yudumunu o gelene kadar beklettim. Falından çok bana şaşırdı. Eve geldiğimde 'çayı da biraz fazla kaçırdık' modunda hissediyordum, sanki dudaklarım da çatlamıştı. Bi daha da içmem. Ama dumanı iyi tütüyordu ha bizim dilekler de iyi çıktı aradan.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)