;

Cuma, Mart 29, 2013

Nüfus cüzdanındaki fotoğraf sendromu

  Bugün boş vaktim vardı okuldan sonra. Ne yaptım biliyor musun? Gittim, nüfus cüzdanımı yenilettim. Biliyorum boş zamanlar için değişik bir aktivite. Ama yıllardır nüfus cüzdanını çıkarmaktan çekinen, biri es kaza almışsa hınçla alanın elinden kapan, gerektiğinde fotoğrafın üzerini kapatan insanlardandım ben de. Ve inan bana sevgili nüfus cüzdanı fotoğrafı çirkin kader arkadaşım, o kadar kolay bir işlem ki hiç çektiğimiz sıkıntılara değmiyor. Güzel bir vesikalık bulduğun an nüfus müdürlüğüne girmenle çıkman arasındaki 2 dakikada o güzel vesikalık nüfus cüzdanında bulunabiliyor. 

  Şimdi 'bir bayan nüfusu verir misin?' sorusuyla alınan kağıdın bir kaplamaya basıldığı ve bana en benzeyen haliyle gıcır gıcır nüfus cüzdanım utanılmamaktan huzurlu, bu aralar muhabbeti 'hadi nüfus cüzdanınızı çıkarın da fotoğraflara bakalım' a getirecek kadar heyecanlı ben karşılıklı oturuyoruz. 
Benim sana verebileceğim çok bir şey yok aslında..
Çay var içersen,
Ben var seversen,
Yol var gidersen...

                             Aşık Veysel

Perşembe, Mart 28, 2013


         Böyle bir evde yaşayabilirim mesela çok yakışıyorum bence. Evet evet. Özellikle sarı, yere yakın koltuklu, bembeyaz bir evde. 

Aaah be ..


Pazartesi, Mart 18, 2013


  Ünlü bir şarkıcı veya müzikal oyuncusu olmadığım sürece modern dans topluluklarında hiçbir zaman yer alamayacağımı bilmek beni üzüyor. Sorarlarsa 'neyi yapamamak içinde kaldı?' diye. Bunu söyleyeceğim. Çünkü çok güzel değil mi ya? Hani çok yetenekli olduğumdan falan değil. Sevdiğimden müzikal olsunnn, toplu dans gösterileri olsuunn. Bunlar hep mutluluk benim için. 

Bak Beyonce mesela. 

Burada ya da..

şurada olsam güzel olmaz mıydı? Olurdu tabii.

Bari sokakta böyle bir olay gelişseydi

Hatta Ayşecik'in bile var böyle bir anısı

Şebnem Ferah Günlükleri

  Keşke Şebnem Ferah ergenlik zamanlarımıza gelmeseydi diyorum bazen. O kadar duygulu, kanatan şarkılar varmış ki boş boş dinliyormuşuz. Bide sende de var mıydı bilmiyorum da bende eskiden olayların komik/garip yönlerine odaklanıp asıl konuyu kaçırma gibi bir durum olurdu. 

  Mesela şu şarkısının sözlerinde bir kelime sürekli dikkatimi çeker, şarkının acısına bi türlü odaklanamazdım.
 Şarkı böyle duygulu duygulu gidiyo şurada:

..ya çok yalnızsam ya da bomboşsam
zaten bıkmışsam zamanı harCAMIŞSAM...

Koskoca Şebnem Ferah camışsam diyo kıh kıh diye boşuna geçerdi şarkı.


  Birde bu şarkısı vardı. Şöyle başlar:

Suyun derinliği aynıydı 
Ama senin beline benimse omuzlarıma geliyordu..

  Tabi kadın sorumluluklar, ağır gelmesi vesaire ince konulara değinirken ben yine baya kısaymış kıh kıh diye düşünmekten kendimi alamazdım. Dakka bir gol bir şarkı yine ziyan olurdu. 





Birde şu şekilde oje sürmeye kalkmıştım o zamanlar. Hiçbiriniz görmediniz çünkü çok çirkin oluyo, hiç böyle durmuyo hemen silmiştim. Şebnem Ferah'ı hiç anlayamamışım ona yanarım. 

Pazar, Mart 17, 2013

Salı, Mart 12, 2013

Youtube'dan tribe girememek

Bülent Ortaçgil'in Sensiz Olmaz'ını dinlerken şu durumda olan ben: 

 
Youtube'da kenarda önerilenlerde Mansur Ark görünce tribimden mecburen çıkıp şu duruma geçtim:
 

Ama Bülent Ortaçgil'in yanına da Mansur Ark koyulur mu ilahi youtube. Bir de şiir kısmı var allahım yaa 

G.A.G. kenara değil tam ortaya

  Biz daha liseye bile gitmiyorken reklamlar başlayınca zap yapma olayımı tarihe karıştıran programdır G.A.G. Her bölüm özellikle açılımı olmayan bir kısaltma olduğunu vurgulayan Gülse Birsel, beni o yaşlarda geç vakitlere kadar oturtabilen tek programdı. Hep ilginç reklamlar gösterirlerdi ve aralarda bir hayli ilginç yorumlar da yaparlardı. Aklıma geldi birkaç reklam paylaşayım dedim: 







gibi... Televizyon sırf reklamları için bile izlenir.

Afyon'da olanlar beni benden aldılar

  Bildiğiniz gibi bir aralar Afyon Valisinin içki alana para cezası uygulaması başlattığı gündeme oturmuştu. Hepimiz tivitler attık, hayır'lar salladık. Ama durum değişmemişti. Sonrasında okullara mescit uygulaması başlatıldı ki bu çok da umursanmadı. Biri kalkıp altına 'ama hani dini seçebilme özgürlüğümüz? Laiklik?' yorumu yapar diye çekimser kaldı çoğumuz. Her zaman seçebilme özgürlüğümüz var abi diyenlerin attıkları lokmalar hemen sindirildi, sineye çektirildi. Ve ülkenin kendine has davranan şehri Afyon'dan en son okuduğum haber kadınlara özel otobüs uygulaması başlatıldığı oldu. 
  Afyon'a şeriat mı geliyor başlığı altında okuduğum bu haber sonucunda 'Napmışlar yok artık' diyerek başkalarının da bana katılacağına emin bir şekilde yorumları okumaya başladım. Ama gerçekten yorumlar beni üzmekten çok sinirlendirmeye başladı. Kadın olduğunu tahmin ettiğim biri 'süper bir uygulama hem ücretsiz. otobüste orana burana sürten olmaz hayvan gibi bakan olmaz.' yazmıştı. Daha aşağılara indiğimde 'bazen ben bile (erkek halimle) 50 tane erkeğin terli terli bindiği otobüse binmekten tiksiniyorum. öyle insanlar var ki, tacizcisinden tut pis kokanına, bangır bangır telefonla konuşanına kadar.' yorumunu gördüm. İnan bana bunlar 1 değil 2 değil bir çok destekleyici var. Çok tepki çekmemek adına 'yobazlık yapmak isterken güzel bir davranış yapmış'  cümlesini de sıkıştırmış bazısı. Ben son cümleden sırf Afyon Valisine karşı çıkmak için karşı çıkmayı algıladım da sen ne algıladın bilmem. 
  Demem o ki; o parti şu parti, bu insan şu insan yaptı diye bakmak yerine birey olarak bir düşün bakalım. Ne demek bilmemkaç tane terli insanın kullandığı ortamdan tiksiniyorum? Kullanma o zaman toplu taşımayı. Ya da ne demek orama burama bakandan rahatsız oluyorum, baktırma. Hadi diyelim karşıdakinin ayıbı neden bunu yapıyor diye düşünmek yerine ne demek otobüsünü, yolunu, suyunu ayırmak? Var mı böyle vurdumduymazlık, bencillik? Bu uygulamaya 'ay zaten erkekler hep pis, iyi olmuş' diye bakan kadından; 'karımızın kızımızın orasına burasına bakıyolardı, iyi olmuş' diye bakan adamdan ne hayır gelir? Dünya barışını geçtim, adam zorunlu olarak kullandığı vasıtadaki vatandaşından memnun değil. Daha ne diyeyim.

Pazar, Mart 10, 2013

Ah çocukluğum..


  Demin televizyonda bir promosyon kampanyası gördüm. Akıllı oyuncak veriyorlar. Önce çocuklar sıkılıp oflayıp pufluyorlar. Akıllı ayıcıkları gelince sevinçten deliye dönüyorlar. 



Akıllı dememdeki sebep de ayıcığın saymakla bitmeyen marifetleri bulunmasından geliyor. Konuşurken ağzı bile oynuyor, cevap filan veriyor. Ne demek bu bir çocuk için iyi bilirim. 


Bizim zamanımızda förbiler(furby) vardı mesela onlar da süperdi. Beyaz eşyanın yanında bile hediye olarak verilirdi. Yürümesi müthiş bir olayken, bir de konuşurdu. Eminim rüyanda görsen korkardın ama televizyonda görünce hepimiz hayran kalmıştık. 

Ama yine de sevmiyorum ben bu akıllı oyuncakları. Çocuğum, ileride hap yutup doyan bir hayatta yaşasak bile(hep de gelecek böyle hayal edilir neden hap yiyelim ki) bu akıllı ayıcıklardan, yaratıklardan, deniz analarından filan hep mahrum kalacak. Kendi oyununu kurman, kendin konuşturup, yürütmen gibisi var mıdır ya?? Ben yıllarca sehpayı ters çevirip kardeşimi onun içinde gezdirmiş insanım. Hangi akıllı oyuncak bana masal anlatacakmış şaşarım. 


  Şunlar varken kim konuşan ayıyla oynar ya? Daha annene elbise diktireceksin, bacaklarını 180 derece açmaya çalışırken bacağı kırılacak, yenisini aldıracaksın. Bacak bacak atma özelliği olanlarla 100 gün filan sadece bacak bacak attıracak oyunlar kuracaksın. Kafası çıkanlarla çıkartıp içinin boşluğuna bakacaksın, saçlarını yıkayıp, tarayıp keçe gibi yapacaksın. Ken bebekle (ya da başka bir bebek de olabilir) öpüştüreceksin, makyajı azmış gibi boyalarınla daha da arttıracaksın vesaire vesaire.. Masalı annen, baban anlatsın kardeşim. Sahip çıkalım Barbiye!! 

Cuma, Mart 08, 2013

Emekçi Kadınlar Günü Kutlu Olsun

Google yine yapmıştır güzelliğini

8 Mart 1857'de Amerika New York'ta 40 bin dokuma işçisi, daha iyi çalışma koşulları istedi. Bunun sonucuhda bir tekstil fabrikasında grev başlattılar.

Fakat polis işçilere saldırdı. İşçiler kaçmak için geri çekildi. Fabrikaya kilitlendiler. Derken fabrikada yangın çıktı. İşçilerin dışarı çıktıklarında polis tarafından kurulan barikat vardı. Aşamadılar. Arkada yangın önde barikat… Çoğu kadın olmak üzere tam 129 işçi hayatını kaybetti. Cenaze törenine 10 binden fazla insan katıldı.

26 - 27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka'nın başkenti Kopenhag'ta 2. Enternasyonale bağlı bir kadınlar toplantısı yapıldı. Almanya Sosyal Demokrat Partisi lideri Clara Zetkin 8 Mart 1857 tarihinde çıkan yangını ve ölen kadın işçileri hatırlattı ve onların anısına 8 Mart'ın Dünya Kadınlar Günü olarak anılmasını teklif etti. Teklif oy birliğiyle kabul edilince her yıl anmalar başlamış oldu.

Salı, Mart 05, 2013

Bir vazgeçiş hikayesi

  Üniversiteye ilk geldiğinizde kendinize seçtiğiniz bir iki model olur üst dönemlerden ya da kendi sınıfınızdan. Çok seversin bu insanları. Takip edersin ne giymiş, ne okuyor, neler dinliyor. Sosyal paylaşım sitelerinden takip ederken çok heyecanlanırsın, profillerinde uzunca dolanırsın. Fotoğraflarını ezbere bilirsin; aşk hayatını, okul hayatını, en yakın arkadaşlarını filan hep talan edersin. Kafanda onu modele oturtursun. Onun gibi olmasan da onunla ilgili şeyleri hep dinlersin. 

  Evet canım, doğru bu. İlla beğendiğin biri olur. Benim de vardı. -dı diyorum çünkü yavaş yavaş tanımaya başladım onu. İşi daha fazla dramatik hale getirmeden anlatacağım. Üst dönemlerden çok beğendiğim, hayatını didik didik edip araştırdığım, kendime göre çıkarımlar yaptığım bir kız vardı. Aslında insanlar bana onun benim düşündüğüm gibi olmadığını söylüyorlardı. Ama kulaklarımı öyle bir tıkıyordum ki, düşüncelerim zerre etkilenmiyordu. Ta ki onunla aynı projeye denk gelene kadar. 

  Başta toplu konuşma ortamlarından aşırı hızlı bir şekilde konuya dahil olmaya çalışmasını tesadüf olarak görmüştüm. Ama bu birçok kez tekrar edince malesef her konuda bir fikrini oraya buraya sokuşturma isteği duyduğunu, bunu yaparken de hızlı ve panik konuşmaları tekrarladığını fark ettim. Çok yıkmamalıydı bu beni, olabilirdi, proje hocalarına hoş görünmeyi herkes isterdi. Her konuda bir fikri olması normaldi. Sonrasında ona ters düşebilecek hatta cevabı onun düşüncesini azıcık sarsabilecek, sorgulayabilecek hiçbir şeye tahammülü olmadığını da gördüm. Bunun için normal bir soru karşısında bile insanları bozabiliyordu. Bu benim başlıca kırılma noktam oldu. Dediği doğru ve netti. Tartışılmaz, sorgulanmaz vesaire edilmezdi. 'Allahtan kork allahtaaan' şeklinde avamlaştırmaya başladı beni düşüncelerimde. Zaten iyice ön yargı dolmuş ben, bir çizim programında her şeyi geç kavramasında ipleri tamamen kopardım attım. 

  İnsan üzülüyor. Sanki elde etmek için aylarca çabalayıp, sonunda boş bi kız olduğunu görmüş ve hayal kırıklığının zirvesinde hisseden çocuk gibiyim. Arkadaş ortamlarında bunu söyleyip üzülüyorum. Onlar da şaşırıyorlar. 'Üzülme Hazan biz bunu biliyorduk' diyorlar. 

Bu şarkıyı da ikimiz de çok severiz. İkimize gelsin.