;

Perşembe, Şubat 25, 2016

Tozlu sayfaların geri yüklenmesi durumu

   Bu sabah nereden geldiğini hiç bilmediğim bir şekilde ilk sevgilim aklıma geldi. Gerçekten bir çağrışım filan da oluşmadı etrafımda, dan diye belleğim bir oyun yaptı sanırım.        
   Lise sondaydım o zaman. Sene 2008-2009 filan. Ama nasıl seviyorum, öyle böyle bir sevme değil. Benim gibi sevgililerine karşı 'seni seviyorum' özürlü birisinin ilk 'seni seviyorum' dediği kişi hatta. Çok net hatırlıyorum ilk dediğim anı. Yaklaşık bir aydır filan çıkıyoruz, yani nasıl bir dorukta aşk. Kalbimiz kıpır kıpır, ellerimiz filan terliyo buluşunca. Bu bana bir gece -elbette ki o zamanlar mutlaka atılması gereken 'iyi geceler' mesajından sonra- ben uyuduktan sonra 76 tane mesaj atmıştı. Her birinde tek cümle güzel sözler ve bunlar tekrar ediyor: 'Seni seviyorum', 'iyi ki varsın'vesaire... Hatta aralarına tek bir tane 'seni özledim' yazmış. Ertesi gün sordu hangi mesajlar vardı diye ben de hepsini yazdım tabii o tek 'seni özledim' de dahil. Onu bütün mesajları tek tek okuyacak mıyım diye atmış, sınavı geçmişim yani :D Öyle bir seviyoruz filan. Neyse bu günün ertesi günü bana dedi 'sen bana hiç bu tarz şeyler söylemedin'. Ben de ölümüne utanıyorum, çekiniyorum, hayatta söyleyemem yani yüzüne bakarak filan. Aradım 'seni çok seviyorum' dedim anında kapattım. Birisine ilk 'seni seviyorum' deyişim böyleydi yani sonsuz bir saflıkla, yazarken bile gülümsüyorum. 

   Ama bu yazarken aklıma geldi, bugün onu aklıma getiren bu değildi. Bir keresinde yine bana sevgisini göstermenin çeşitli yollarını deniyor filan. Dedi ki 'sana şimdi bir mesaj atıcam onu oku sonra kaybolacak'. Hiçbir şey anlamadım doğal olarak. Bir mesaj geldi : Seni seviyorum. Sonra mesajı kapattım, gelen kutusunda yok, hiçbir yerde yok. Aşktan Snapchat'i bulmuştu adam. :D Hala bilmiyorum o gün onu nasıl yaptı. Ama benim sonsuz sevgim de zamanla gelen kutusundan silindi tabii. 

   Yine de birisinin sizi mutlu etmek için böyle yollar denemesi, önünü arkasını hesaplamadan sevmesi gerçekten çok güzeldi. Belki o yıllarla alakalı. Belki şimdi o sevgi beni bunaltırdı bilemiyorum. Ama hissini bile hatırlamak günümü mutlu devam ettirmeme yetti. Gerçekten bir kere olsun birini 'sonsuzmuş gibi' sevmeni diliyorum sevgili okuyan. Sonrası genelde kötü biter ama mükemmel bir duygudur. İnsan olmayı sevdirir, birini sevebilme ihtimalini bile sevdirir. 

Çarşamba, Şubat 24, 2016

   Siyasi bir konudan bahsetmeyeceğim size, tamamen insani. Öncelikle bunu belirtmek istiyorum. Anti-kapitalist söylemler içerisine girecek değilim burada. Geçen gün Berivan'cığımla da bu konuyu konuştuk. Bunu yazma gereği hissettim. 

   Mesleğim gereği mavi yaka-beyaz yaka farkı yaptığım/yapmak zorunda kaldığım gerçekten çok oluyor sevgili okuyan. Müdür odası tasarlıyorsak saatlerimizi harcıyoruz, özel ürünler kullanıyoruz, pahalı mobilyalar belirliyoruz vesaire... Ama bazen bir departmanın penceresi bile olmadığı olabiliyor. Atıyorum beyaz yakalara olanca break area'lar, coffe break'ler, social area'lar neler neler... Mavi yakanın odasının içinde bulunan elektrik odası, sığınağın içinden çıkan şef odaları olanca sıkışık tıkışıklık... 

   Diyebilirsin sevgili okuyan beyaz yaka o kadar okudu, ne bileyim bir yerlere gelmek için emekler harcadı vesaire. Ama bu tuvalet markalarının bile ayrı olmasını gerektirmez diye düşünüyorum. Ya ben bir müşterinin 'işçi fotoseli bilemez vurur filan ona normal kağıt havluluk koyalım' dediğini biliyorum. Niye vursun? Niye bilemesin? Bu bana göre otobüste birbirinin ısıttığı koltuğa oturmayan tiplerle aynı seviye artık.

   İnsanların bu sınıflarına olanca bağlılığını inanın anlayamıyorum. Tabii ki herkesin belli kapasitesi, yapabileceği şeylerin sınırı var. Ama özünde herkes insan, herkes akşam işten çıkıp evine gidip uyumak istiyor, herkes geçinmek için çalışıyor. Herkes okul zamanında pisuvarı kullanmayı bilmeyen, farklı şekillerde hacet işlemi gerçekleştiren hikayeler duymuştur. Bu insanlar neden bu şekilde kalmaya zorlanıyor bunu anlayamıyorum. Bu adama doğru düzgün bir ortam vermediğin sürece senin istediğin şekle asla ulaşamayacaktır. Zaten vasıflı bir insanın tuvaletinin markası onun vasfına bir eksi ya da artı katmaz diye düşünüyorum. 


  Mavi-beyaz yaka bir statü meselesi değil aslında bence. Tamamen çıkar ilişkisi. Çünkü aynı seviye başka ölçüde müşteri-mimar arasında da oluyor. Ki buna ciddi oranda sinir oluyorum. Biraz anlatmaya çalışayım... Müşteriyi tamamen para kaynağı gören mimarın zorunlu dramı bu. Ben gerçekten severek yapıyorum mesleğimi. Ve bazı değerler, zevkler oluşturduğumu düşünüyorum, buna uygun tasarımlar ve seçimler ortaya koyuyorum. Bak sevgili okuyan kesinlikle zevk demiyorum, o ayrı bir şey çünkü. Ben kırmızıyı siyahla yakıştırırım, sen çok alakasız bulabilirsin. Ben kırmızı ve siyahı kullandığım yerden bahsediyorum. Benim aldığım eğitimi almayan müşterinin gelip bana şurayı şöyle  yapalım demesine katlanamıyorum. Tekrar hatırlatayım zevklerden bahsetmiyorum. Tabii ki onun projesidir, onun beğendiği gibi dekore edilir. Ben kendince oda çıkartmaya çalışmalarından, çizim sıralamamı yapmaya çalışmasından, kullanılabilirliği sorgulamalarından bahsediyorum. İnan sevgili okuyan çok meraklısı var bu mesleğin. Ben de sırf parasını verdiği için doğru olmayacağını bildiğim bir şeye 'tamam, yaparız' demekten nefret ediyorum. 

 Velhasıl kelam parası olan, son sözü söylüyor fotoseli kullanıyor sevgili okuyan...

Cuma, Şubat 19, 2016