;

Cuma, Ocak 29, 2016

Küçük kara bulut

  Aniden dünyanın başıma yıkılacağını hissediyormuşum gibi birden çöküş modlarım olduğundan bahsetmiştim sana sevgili okuyan. Genel olarak mutlu olan bir insanın bir şeye çok sinir olması bünyesinde normal sinir olma katsayısından daha fazla etki bırakabiliyor. Bunun her zaman kurbanı oluyorum. Bunu da atabilmemin bir kaç yolu oluyor. Mesela yürümek, uzun uzun derin soluklar alarak yürümek.. Ya da ağlamak, oturup halin o kadar sinir bozucu olmadığına gülecek kadar ağlamak.. 

  Böyle durumlarda asla kabul etmediğim açıklamalar olduğu için başkasına anlatıp rahatlama yolunu tercih etmem. Çok katıyımdır çünkü. 'Olay kötü, moralim bozuk sen ne düşünürsen düşün asla durum iyi değil'. Aynen böyle olurum, karşımdaki insanı kırmanın alemi yoktur açıkçası. Ama bugün sinir olduğum ortamdan ne uzaklara yürüyebilirdim, ne de ortalık yerde oturup ağlayabilirdim. Ben de anlattım sevdiğim bir arkadaşım D'ye. Önce tahmin edebileceğin gibi durumun aslında o kadar da içler acısı olmadığını bana açıklamaya çalıştı. Tahmin edileceği üzere başarılı olamadı, hatta neden anlamıyor diye daha çok sinirlendim. İyi ki beni çok iyi tanıyan D, olayı unutturma ve 'kocaman sarılalım' yöntemini seçti. Evet bu da böyle durumlarda işe yarayan bir yöntem. Sıkıntım olduğu zamanlarda sevdiğim bir insanın- illa ki duygusal bir bağ olmasına gerek yok hatta düşünürsek genelde duygusal bağlı olduğum kişiler böyle zamanlarda hiç olmazlar- bana verdiği mutlu haber, güldürmeye çalışma çabası filan hızla vücudu saran bir terapi gibi olmuştur hep. Bu yüzden nerede sıkıntılı bir insan görsem saçmalamaya gayret ederim. Saçmalayarak onu güldürmeyi ne kadar istediğimi düşünsün, kendisini mutlu görmek isteyen insanların varlığıyla mutlu olsun isterim. 

  Bazen hayatımızın aslında hiç elle tutulur bir tarafı olmadığını ama bizim koskocaman bir gökyüzünde beyaz bulutları görmeyi yeğlediğimizi düşünürüm. Evet gökyüzü uçsuz bucaksızdır, bizim hayatımız gibi. İçinde hiç bir farklılık, ekstra bir güzellik yoktur ama biz beyaz bulutlara anlamlar yükler onları severiz, onlara bakarız. İçimiz kocaman boşluklarda hoşluklarla dolar. 

  Bazen de tam tersi uçsuz bucaksız bir gökyüzüne baktığımızda kara bir nokta gibi kirli bulutları görürüz, gözümüz takılır, aklımız kalır. Hiç gitmeyecekler diye düşünürüz iç çekeriz, beyaz bulutlar yoktur belki ama mavi boşluklu gökyüzü vardır. O kara bulutu gördükçe beyaz bulut eklemeye çalışırız, bu genelde olmaz daha da çok sıkılır bunalırız. 

  Bu iki anın da çözümü, kuralı, günü kurtaracak bir formülü yok. Ya da en azından ben bilmiyorum. Bir beyaz bir kara bulutlu yaşayıp gidiyorum, gidiyoruz. Sadece çok emin olduğum bir şey var. O da bir kara bulutun dağıldıktan sonra asla tekrar gelmediğidir. Ne zaman bir konuyu sıkıntı yapsam, içimde büyütsem, ağlasam, sızlansam geçtikten sonra bir daha o kadar onu düşünüp sıkılmam. Hatta bunu kendimi telkin için bile kullanmaya çalışırım:bir hafta sonra bu konuyu hatırlamayacaksın bile, sakin ol... Ama tabii yine öyle olmaz. İnsanoğlu gözünü diker, odaklanır asla kafasını çevirmez kendiliğinden gitmesini beklemez. 

  Buraya geldiğim noktaya inan ben bile bakıp gülüyorum sevgili okuyan. Gerçekten gökyüzü kara bulutları takmak için çok fazla büyük, beyaz bulutlar bize bakıp bi yeriyle gülüyor. 

1 yorum: