10 ekimden iki gün sonra yazıyorum bu yazıyı olay daha yeni gün yüzüne çıkıyor. Aynı tarihte ben de trendeydim. Annemlerle buluştum Eskişehir'de. Babamı garda beklerken anons yapıldı 'Ankara'dan gelen trenler süresiz bir şekilde ertelenmiştir.Lütfen gelme zamanı için anonsları takip ediniz.' Düşündüm, klasik rötar. Babam beni karşıladıktan sonra öğrendim ve evet biz Eskişehir'de değil de Ankara'da görüşmüş olsaydık o facia içerisinde olacaktım. 'Neyse ki ' dedik babamla. Neyse ki ölmedik teğet geçti diye sevindik.
Sonrasında bir açıklama okudum bakanlık mevkiine benim kadar uzak, insanlığa benden çok çok uzak bir bakanın ağzından. Diyordu ki 'Ortadoğu ülkelerinde böyle şeyler her gün oluyor, biz de Ortadoğu ülkesiyiz.' İçimden diyecek, sarf edecek bir nefret kelimesi bile bulamadım. Ben bundan 1000 km ötede doğmuş olsam ölmem normal değildi, ama şimdi normal hatta ben bundan bir 1000 km daha doğuda doğmuş olsam bunu benim yapmış olma ihtimalim bile normal oluyor. İnsan ne yazık ki hiç bir zaman insan değil. Çağdaş, bağnaz, korkak, cesur, güzel, çirkin, mutlu, mutsuz hep sıfatlı. Asla saf somut haliyle bir annenin doğurdu bir insan değil. Düşünceleri sorulmasa da bir düşünceye yakın olmak zorunda ve o düşünce doğrultusunda kendi düşüncesini kabul edenler gibi davranmak zorunda. Mide bulandırıcı. Tek ifade edebileceğim şekil bu.
Hayatın her evresinde her zaman diliminde bir şeyleri yapmak başka bir şeyi yapmaya dalalet etmek zorunda. Yani öyleymiş gibi davranıyoruz. Müslümansan peygamberi sevmek zorundasın, solcuysan batıl inançların olamaz, başın kapalıysa cinsel fanteziler kuramazsın, başın açıksa evlenmeden olmaz diyemezsin, birini seviyorsan bunu her zaman göstermek bu bilgiyi tazelemek zorundasın, birini sevmiyorsan ona herhangi bir iyilik yapamazsın vesaire... Bunun gibi bir çok tabumuz var. İnsanlar bunları tabulaştırdıkça yıkmak, zedelemek içimizde büyük bir heyecan oluşturuyor belki de. Ben kendi inancımı, sevgimi, işimi, sporumu kendi istediğim şekilde yaşayamıyorum. Hep toplumla birlikte onların kurallarıyla yaşamak zorundayım. Bu yüzden ölenler insan değil sendikalı, sağcı, solcu, dinci, Kürt, Türk.. Ölenlere üzülmek için ölenlerin tarafında olmam gerekmemeli halbuki. Yapan taraf güpegündüz açıkta dururken o tarafta olduğum için savunmamalıyım katilleri.
Bundan sonra ne olur ne yapabiliriz bilmiyorum. Atatürk'ün güvendiği, istikbali gördüğü genç kesimden olan ben çaresizim. Gücüm yok, fikrim yok, elim kolum bağlı. Umudu olan insanları bir bir söndürenler bir gün kendi sönecek bile diyemiyorum, ona da umudum yok. Belki yapabileceğim, düşünebileceğim çok şey var. Ama bugün çalışmam gerekiyor. Bazı güdülerimi bastırmam gerekiyor. Taşkınlık etmemeliyim ki şimdiki hayatımı huzur içinde sürdürebileyim. İçim rahat etsin diye bir kaç paylaşım yapıyorum, bu yazıyı yazıyorum mesela. Ama 9 ekimde benim gibi yaşayan ve 10 ekimde yanlış yerde bulunduğu için ölen ben olsaydım eminim bugün işe gelmezdim, sadece bu yazıyı yazmakla kalmazdım, elim kolum bağlı pısırık oturmazdım. Yine de ölüm bu kadar yakınken çok çok uzakmış gibi davranmak kusura bakmayın ama işime, işimize geliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder